31 Aralık 2012 Pazartesi

ÇAMURLU SU, YOLLAR, RİZİKO


ÇAMURLU SU, YOLLAR, RİZİKO
                Kahverengi, ama kahve değil adı, çamurlu su! Camı açtığımda aldığım toprak ve çimen kokusu, içtiğim kahveyi çamurlu su rüyasına büründürdü. Güzel kokuyor… Yağmur ağaçları asfaltları ve kuşları yıkarken bir de bu kokuyu bırakır ardında, söyleyemediği bir söz vardır.
“Beni unutma, çünkü yine geleceğim.. Kokumu bırakıyorum, mahçup etmeyeyim diye bir şey demiyorum sana.”
Düşüncelere dalıyor, dalıyor, dalıyorum…
                Geçer mi günlerce evden hiç çıkmadan, beynine oksijen gitmeden, solumadan onlarca kilometrelik yolun asfalt yorgunluğunu… Ne garip hayatımızda yollar ne kadar çok yer kaplıyor. Bir yerlere gitmek bazen yeni başlangıçlar, bazen ayrılıklar, bazen bir kaçış oluyor. Orada, oracıkta duran hayatımızda içimizi kaşarlandırmış bir şey var. Öylesine bir kaşarlanma ki bu, artık ne olursa olsun heyecanlanamıyoruz, sevinemiyor, memnuniyet duyamıyoruz. Alışkanlıklar, gündelik düşünceler, meşgaleler, merhaleler...
                Bazen de ne kadar uzaklara kaçarsan kaç hep olduğun yerde debelenmektesin, seni hareket ettirmeyen karabasan rüyalarından birini görmektesin. Hesaplar kitaplar yaptın, duygusal yatırım yaptın yahu kolay mı! Herşey tuzla buz oldu. Ama ben sana bir tavsiyede bulunayım, rizikonun en yüksek olduğu kumar duygularla oynanır. Zaten sen en başından beri o kumarbazların duyduğu garip bağımlılığın esiriydin, kazanan sen olacaktın! Hep kazanacaklarını düşünürler nedense, ama öyle düşünmeseler de tutkuyla bağlı olmazlar ki oyunlarına… Tutku olmadan da oyun oynamanın hiçbir anlamı kalmaz. Yaşamımızda bizi mutlu ve mutsuz eden çoğu şey bu ironiyi içinde taşır. Bazen en doğru hesapları da yapsanız, tutkunuzu doruklara da taşısanız dışsal bir nedenden ötürü de kaybedebilirsiniz. Çünkü baştan yalnızlığı kabul etmediniz, toplumsalsınız ve takım arkadaşınız/arkadaşlarınız bu oyuna sizin kadar tutkuyla sarılmamış olabilir ve siz bunu hesaba katmamış olabilirsiniz.
Risk almazsak, ne mutlu oluruz, ne de mutsuz… İkisinin ortası diye bir şey kabul etmiyorum. Bir oyunda ya kaybeder ya da kazanırsınız…
                Tat tuz biberlensin ister, bir tılsımbaz gelsin de içimizi okusun isteriz, o dakka alnından öperekten onu, hadi al da beni başka biriymişim gibi hissedebileceğim bir yerlere ışınla demek ? Ah ne güzel olurdu… Bazen duvarda asılı duran manzara resmine dalıp gidiyorum. İçinde bir yerlere yerleşiyorum. Orada olmak istediğim kişiyim. Daha uzun, daha zayıf, daha güzel, daha daha… Tamam burası komik oldu ama böyle işte, madem hayal kuruyorum, kendimi de istediğim hale getirebilirim. Hep niye daha daha diye debelenip dururuz onu da bilmem. Oysa ben aslında biraz da bende olmayan şeylerden oluşuyorum.
                Kahvem de bitti, yazım da bu kadar…

2 yorum:

  1. "Hep niye daha daha diye debelenip dururuz onu da bilmem. Oysa ben aslında biraz da bende olmayan şeylerden oluşuyorum." İle beni benden aldın bu saatte ve ne tesadüf benimde kahvem bitti tam bu cümlede.

    YanıtlaSil