Casus belli[i]
Fi tarihinde, şu veya bu zamanda,
dünde veya yarında bir savaşçıyım, ama şimdi değil. Bir amaç uğruna yaşamak
nedir bilir misiniz? Bir görev, bir mesele, bir oyununuz olur. Suje işe böyle
bakar. Suje oyununa, meselesine içkindir, bu yüzden seyirci gibi değildir. Suje
mi seyirci mi hakikati olduğu gibi algılar onu bilemiyorum. Bu oyunun sujesi
olarak ben, bir ademoğlu olarak matematik mantıktan uzakta bir yerlerdeyim
şimdi..
Yine de bilmiyorum bu hakikate
akıl erer mi, akıl ne zamana kadar ve hangi koşullarda yanımdadır? Biliyorum ki
aklımda olan her zaman gönlümdedir, fakat gönlümde olan her zaman aklımda
olmuyor.
Ya seyirci?
Seyirci bir balçık havuzunda dibe
batmamak için çırpınan birini görüyor olabilir. Seyirci ışıklı yollarda aheste
aheste yürüdüğümü de görebilir. Hayır, benim gerçeğimde ben kıyasıya bir savaş
içindeyim ve bu savaştan başka dünyada
ilgimi çeken hiçbirşey yok. Benim gerçeğimde balçık havuzu da ışıklı yol da
yok.
Seyircinin görüşü hakikati
değiştirir mi?
Hakikatinizde başkalarına ne
kadar yaslandığınız bunu belirler. Amazon ormanlarının metrelerce uzunluğundaki
ulu ağaçları gibi yücelttiğiniz dışsalllıklar, o ve onlar olmadan
yaşayamayacağınız şeyler… Bu ağaç gün gelip siz olmadan da yaşayabilir hale
gelirse? Ya siz, “siz olmadan” yaşamaya başlarsanız? Özgürlüğünüzü kendi
ellerinizle teslim ettiğiniz bu dışsallıklar, gün geliyor içinizdeki savaşçıyı
öldürüyor. Unutuyorsunuz ne uğruna savaştığınızı, unutuyorsunuz bir hakikatin
içinde olduğunuzu, gündelik hallere kendinizi kaptırmış giderken…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder