MUTSUZLUK ODASI
Hiçbirşey yapmak istemiyorum ve
hiçbirşey olmak istemiyorum dedim kendime… Hiçbirşeyliğin verdiği zevki merak
ediyordum, dolce far niente.. Havada
asılı durmak nasıl bir şey?
Yaşamımın mutsuzluk odasındayım.
Yumuşak bir geçişle girdiğim o kapıdan çıkamıyorum. Bu bana acı veriyor.
Aslında acı veren şey o kapıdan çıkamamak değil de çıkmamak belki.
“Çok fazla şey biliyor. Artık
yaşamasına izin veremeyiz.”
Duydum ben bunu!
Olanca hızımla oradan uzaklaştım.
Yolda giderken eski sevgilimin beni ilk kez öptüğü cafe nin önünden geçtim,
burnuma o gün içtiğimiz sahlebin kokusu geldi. Düşünürken kelimeleri kullanırız
ya, kafamın içinde bir yerlerde onun hakkında “eski sevgilim” demek ürpertti
beni. Sanki canımın İstanbul köşesinden çıkarıp uzak Acem diyarlarına itilmiş
bir yabancıdan bahsediyor gibiyim dedim. Böyle anlarda insanlığımdan
korkuyorum, hemen ağlayıverecek gibi olup, “amaan canım sen de” diyebilmek…
Bazen böyle oluyoruz demek, aşk
da arkadaşlık da işte her neyse metalaşıyor. Düşünüyorum yine… Bu metalaştırmayı
korkumuzdan yapıyoruz. Alınır, satılır, atılır, ikame edilebilir bir şey olursa
korkmaz kaçmayız birini sevmekten. Hani diyoruz ya “çivi çiviyi söker”, söker
evet… Ama istersek… Ekmek yoksa pasta yiyemem dersen o başka.. İşte o zaman
mutsuz oluyorsun. O sahlep kokusu senin o gün içtiğin sahlebin kokusu değil, en
önemlisi sen o zamanlarki sen değilsin. İzafiyet teorisi var yahu, zamanın
içinde bir yerlerde sen olmayan bir sen vardı oralarda gezindi, bitti gitti
işte..
Ordan geçerken ışık hızıyla
aklımdan geçen bu avunmalar, verdiği rahatlığı yine ışık hızıyla söküp aldı
benden… Bütün fiziksel metabolizmamı etkileyecek ölçüde duygusal dalgalanmalar
yaşadım, midem bulandı. Yüzümdeki ekşi ifadeyle yürümeye devam ettim. Önümde
giden çocuk parasını düşürdü, alıp vermeye gücüm yoktu, umrumda değildi, ben
zaten mutsuzum ve kimsenin de umrunda değil dedim.
Birden bir boşluk hissine
kapıldım ve aşağıda buldum kendimi. Bir an için ayağım kayar gibi oldu, tüy
gibi bir hafiflik. Sakın intihar ettim kendimi attım filan sanmayın. Ne
olduğunu ben de bilmiyorum.
“Bizi duyabiliyor.” Sonra bunu
duydum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder