17 Aralık 2012 Pazartesi

MUTSUZLUK ODASI


MUTSUZLUK ODASI
Hiçbirşey yapmak istemiyorum ve hiçbirşey olmak istemiyorum dedim kendime… Hiçbirşeyliğin verdiği zevki merak ediyordum, dolce far niente.. Havada asılı durmak nasıl bir şey?
Yaşamımın mutsuzluk odasındayım. Yumuşak bir geçişle girdiğim o kapıdan çıkamıyorum. Bu bana acı veriyor. Aslında acı veren şey o kapıdan çıkamamak değil de çıkmamak belki.
“Çok fazla şey biliyor. Artık yaşamasına izin veremeyiz.”
Duydum ben bunu!
Olanca hızımla oradan uzaklaştım. Yolda giderken eski sevgilimin beni ilk kez öptüğü cafe nin önünden geçtim, burnuma o gün içtiğimiz sahlebin kokusu geldi. Düşünürken kelimeleri kullanırız ya, kafamın içinde bir yerlerde onun hakkında “eski sevgilim” demek ürpertti beni. Sanki canımın İstanbul köşesinden çıkarıp uzak Acem diyarlarına itilmiş bir yabancıdan bahsediyor gibiyim dedim. Böyle anlarda insanlığımdan korkuyorum, hemen ağlayıverecek gibi olup, “amaan canım sen de” diyebilmek…
Bazen böyle oluyoruz demek, aşk da arkadaşlık da işte her neyse metalaşıyor. Düşünüyorum yine… Bu metalaştırmayı korkumuzdan yapıyoruz. Alınır, satılır, atılır, ikame edilebilir bir şey olursa korkmaz kaçmayız birini sevmekten. Hani diyoruz ya “çivi çiviyi söker”, söker evet… Ama istersek… Ekmek yoksa pasta yiyemem dersen o başka.. İşte o zaman mutsuz oluyorsun. O sahlep kokusu senin o gün içtiğin sahlebin kokusu değil, en önemlisi sen o zamanlarki sen değilsin. İzafiyet teorisi var yahu, zamanın içinde bir yerlerde sen olmayan bir sen vardı oralarda gezindi, bitti gitti işte..
Ordan geçerken ışık hızıyla aklımdan geçen bu avunmalar, verdiği rahatlığı yine ışık hızıyla söküp aldı benden… Bütün fiziksel metabolizmamı etkileyecek ölçüde duygusal dalgalanmalar yaşadım, midem bulandı. Yüzümdeki ekşi ifadeyle yürümeye devam ettim. Önümde giden çocuk parasını düşürdü, alıp vermeye gücüm yoktu, umrumda değildi, ben zaten mutsuzum ve kimsenin de umrunda değil dedim.
Birden bir boşluk hissine kapıldım ve aşağıda buldum kendimi. Bir an için ayağım kayar gibi oldu, tüy gibi bir hafiflik. Sakın intihar ettim kendimi attım filan sanmayın. Ne olduğunu ben de bilmiyorum.
“Bizi duyabiliyor.” Sonra bunu duydum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder