8 Mart 2013 Cuma

ANLAMADIM, HİSSETTİM


ANLAMADIM, HİSSETTİM
Her mevsimde farklı görünür bir ağaç,
Yaşam gibi..
Kış olunca öldü sanma,
Yaz olunca da hep meyve verecek sanma…
               
                Bir öyle bir böyleyiz, düşer kalkar devam ederiz. Hasta için sabah ezanın sesini duymak çok huzurludur, çünkü gece karanlığı ölümü hatırlatır, “sabaha çıkmak” ister. Mavi nedir bilmek için ne biliyim mesela gökyüzünü görmek gerektiği gibi, öyle hissedebilmek için o yoldan geçmek gerekir. Nefes alamadığını düşün, zar zor nefes alabiliyorsun, dayanılmaz ağrılar çekiyorsun, ağrıdan sesini bile çıkaracak halin yok. Sen yarın hangi işler peşinde koşacağını düşünemiyorsun artık, sen artık sadece “yarın”ı düşünüyorsun… Öyle çok şey geliyor ki aklına, ama belki de bazen bir hastalık yorulan ruhuna dinlenme fırsatı da veriyor. Anlamlandırmaya çalışıyorsun artık yarın ne yapacağını değil de yalnızca “yarın”ı düşünebildiğin için belki, diyorsun ki “Son nedir? Sonsuzluk nedir? Ölüm nedir, yaşam nedir? Ne olabilir herşeyi anlamlı kılacak, o bulmacadaki eksik parçayı tamamlayacak olan görünmez şey?”. İnancın kuvvetleniyor. Ben kim neye inanır, hangi Tanrıya kulluk eder kıymet vermem. Ama bir hasta kişi hissiyatıyla soru sorma kabiliyetinde olan kişi gerçek bir insandır kanımca. Asla mantıksal olarak açıklayamayacağımız, dimağımızın yetmediği, bizim algımızın çok daha ötesinde gerçekliklerin olduğuna aklım yatıyordu önceleri de… Ama hiç bu kadar derinden hissetmemiştim, çözemediğim o bilmeceyi çözdüm. Tanrının varlığını neden bilmeye anlamaya çalışmıştım ki bunca zaman? İnsan zavallılığıydı bu! Kaçtı acaba beynimdeki hücre sayısı?  Var mıydı sonsuz gerçekliklerin sayısı kadar beynimin hücre sayısı? Anlayamazdım, anlayamam elbette, inanabilirim yalnızca… Yataktan kalkamaz haldeyken sağlıklı olduğum günlerden çok daha huzurluydum artık, insan olmam bedenimin varlığıyla sınırlı bir anlamsızlık değilmiş, anlamadım, hissettim…

7 Şubat 2013 Perşembe


EK - 1
EKVADOR
Dünya üzerinde Ekvador’un yerini gösteren harita.[1]
            Resmi adı Ekvador Cumhuriyeti’dir. Güney Amerika’nın kuzeybatısında, Peru, Kolombiya ve Büyük Okyanus arasındayer alır. Yüzölçümü 300398 km²’dir. Başkenti Quito olan Ekvador’un başlıca şehirleri Guayaquil, Cuenca, Ambato, Riobamba, Latacunga, Loja ve Iberra’dır.[2]
Ekvador Halkı
Etnik bakımdan karışık bir yapı gösteren ekvador nüfusunun (1980) yaklaşık %50’si Yerlilerden %40 ise Mestizolardan oluşur.[3] Sayıları giderek azalan yerliler daha çok dağlar arasındaki vadilerde toplanmıştır. Çhimboraso’da oturan Pruha kökenliler en büyük ve en yoksul yerli topluluğunu oluşturur. Amazon havzasının başlıca yerli topluluğu olan Hivarolar küçük kabile ve aile birimleriene ayrılır. Geçmişte kelle avcılığı yapan bu halk giderek ekvador toplumu içinde erimektedir. Toplam nüfus içindeki oranları %8.5’ i bulan beyazların büyük bölümü XVI. yüzyıl ile XIX yüzyıl başlarında Ekvador’a gelen İspanyolların soyundan gelir. Sömürge döneminde Afrika’dan köle olarak getrilen Siyahların başlıca yerleşme alanları kuzey kıyılarıdır.[4] Avrupa – Afrika karışımı kökenli Mulattolar’da genellikle kıyılarda yaşar. Ülke nüfusunun tamamına yakını resmi dil olan İspanyolca konuşur; bununla birlikte yalnızca Keçua dilini[5] bilen bazı yerlilerde vardır. Halkın büyük çoğunluğu Katolik mezhebine bağlıdır.
            Yoğun bir yoksulluğun sürdüğü kırsal kesimde halkın büyük bir bölümü bambu ve kerpiç evlerde oturur. Yağmur ormanlarından açılan tarlalarda ekim yapılabilen doğu bölgesinde, geniş plantosyon ve arazilerin bulunduğu kıyı ve vadilere göre daha seyrek bir yerleşim görülür. Küçük çiftlik sahibi köylüler malikanelerde kiracı olarak çalışır. Büyük toprak sahipleri genellikle kentlerde oturur. Büyük kentlerin nüfusu hızla artmaktadır. Özgün bir mimari yapısı Quito, Latin Amerika’nın en güzel kentlerinden birisidir. Guayaquil ülkenin başlıca limanı ve ticaret merkezidir. Cuenca geleneksel kültür kurumları ve gelişen sanayisi ile tanınır.
            Ülke topraklarının yalnızca %9’ unun ekime elverişli olmasına karşın, tarım sektöründe toplam işgücünün yaklaşık üçte biri çalışır. Başlıca tarım ürünleri, şeker kamışı, kakao ve kahvedir. Modern teknolojik yöntemleri yalnızca Ekvador’un dünyanın önde gelen üreticileri arasında yer aldığı muz üretiminde uygulanır. Öteki öenmeli ürünler mısır, pirinç, patates, portakal ve manyoktur.
            1970’lerde kıyı ve doğu bölgelerindeki petrol ve doğal gaz yataklarının işletmeye açılmasıyla gelişen madencilik sektöründe toplam işgücünün çok küçük bir bölümü çalışır. Ülkenin ortagüneyindeki dağlarda bulunan Chaucha’ da zengin bakır yatakları işletilir. Öteki önemli madenler altın ve gümüştür.
1979 anayasası uyarınca temsili demokrasi ile yönetilen Ekvador’da yürütme gücü 5 yıllık bir dönem için seçilen devlet başkanın elindedir. Bir kabine aracılığıyla hükümet işlerini yöneten devlet başkanı, aynı zamanda üst düzeydeki yerel yöneticileri atar. Yasama yetkisini kullanan ulusal meclis 4 yılda bir seçilir.[6] Ülkede çok sayıda siyasal parti bulunduğundan, bir partinin tek başına mecliste çoğunluğu elde etmesi pek sık görülmez. Siyasi yaşamda Caudillo’lar (askeri şefler) önemli rol oynar. Yargı sisteminin başında üyelerinin meclisce seçilen yüksek adalet smahkemsi bulunur.
            İlköğretim 6 – 14 yaş arası çocuklar için zorunlu ve parasızdır. Devlet okullarının mezheplerle bağlantısı yoktur. Bununla birlikte devletten mali yardım gören laik ve dinsel özel okullarda vardır. En büyük yüksek öğretim kuruluşu Quito’da bulunan Ekvador Merkez Üniversitesi’dir (1586). Kitle iletişim araçları hükümetten bağımsızdır. Sosyal sigorta sistemi bütün kamu ve özel kesim çalışanlarını kapsar. Sağlık koşulları genellikle kötüdür. Yetersiz beslenme okul öncesi çağdaki çocukların yaklaşık yarısını etkiler. Gelenkesel tedavi yöteminin sürdüğü kırsal kesimde sağlık hizmetleri büyük ölçüde ebeler tarafından sağlanır. Sendikal etkinlikler üzerindeki kısıtlamalar, askeri yönetimin sona ermesinden sonra kaldırılmıştır.
Kültürel Yaşam
 Ekvador’un doğal yapısı ve zengin folklorü çeşitli sanatlara özgün bir nitelik kazandırır. Edebiyatta genellikle Antlar ve Yerlileri konu alan temalr işlenir. Müzik yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır; halkın çoğunluğu bir müzik aleti çalmasını bilir. Ekvador müziğinin en belirgin özelliği taşıdığı hüzünlü havadır. Yarabi denen halk şarkısı Antların uyandırdığı yoğun yalnızlık duygusunu yansıtır. Ama çoğu ezgiler hüzünlü yapılarına karşın şenliklerde seslendirilir.
            1944’de ulusal kültürür korumak ve yönlendirmek amacıyla kurulmuş olan Ekvador Kültür Evi’nin bir çok yerel şubesi vardır. Kitaplık müze ve arşiv gibi merkezi kuruluşların hepsi bu kuruma bağlıdır. Öteki önemli kurumlar. Halk Sanatlarını Geliştirme Merkezi ve uygulamalı sanat, seramik ve dokuma ile ilgili atolyeleri olan Ekvador El Sanatları Enstitüsüdür.




Türkiye – Ekvador Cumhuriyeti Siyasi İlişkileri
Ekvator, 2009 sonunda Ankara’da bir Büyükelçilik açmıştır.İki ülke Dışişleri Bakanlıkları arasında ilk kez 9-11 Haziran 2010 tarihlerinde Ekvator’da gerçekleştirilen siyasi istişarelerin bir sonraki toplantısının Temmuz 2011’de Ankara’da yapılması öngörülmektedir.
Ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi iki ülkenin ortak hedefleri arasında yer almaktadır. İkili ticaretimiz son yıllarda artış göstermektedir. 2010 yılında Ekvator’a yönelik ihracatımız 35 milyon, ithalatımız ise 79 milyon ABD dolarına ulaşmıştır. İhracatımızda başlıca ürünleri demir-çelik ürünleri, sentetik kablo, kara ulaşım araçları, tekstil lifi, meyve-sebze, makine ve cihazlar oluşturmaktadır. İthalatımıza ise meyve-sebze, kahve ve kakao ürünleri yer almaktadır.
28 Kasım-4 Aralık 2010 tarihlerinde Ekvator Dışişleri ve Ekonomik Entegrasyon Bakanlığı Ticaretten sorumlu Bakan Yardımcısı Francisco Rivadeneira’nın ülkemizi ziyareti vesilesiyle, 1 Aralık 2010 tarihinde “Türkiye-Ekvator Ticari İşbirliği Anlaşması” ve “Ekonomik ve Ticari Ortaklık Komisyonu (JETCO) Protokolü” imzalanmıştır.
Diğer taraftan iki ülkenin iş çevreleri arasındaki ilişkilerde de son dönemde canlanma gözlenmektedir. DEİK heyetinin 20-24 Eylül 2010 tarihleri arasında Ekvator'u ziyareti vesilesiyle İşbirliği Mutabakat Zaptı imzalanmıştır.
Türkiye ile Ekvator arasında ayrıca “Enerji Sektöründe İşbirliği Anlaşması” bulunmaktadır.[7]
Son olarak Ekvador Devlet Başkanı Rafael Correa’nın 15 Mart 2012’ de Türkiye’ye düzenlemiş olduğu resmi ziyarette iki ülke arasında İşbirliği Çerçeve Anlaşması, Çevre Mutabakat Muhtırası, Turizm Alanında İşbirliği Anlaşması, Kültürel ve Eğitim İşbirliği Çerçeve Anlaşması İmzalanmıştır.[8]



ŞİLİ
Dünya üzerinde Şili’nin yerini gösteren harita.[9]
            Resmi adı Şili Cumhuriyeti’dir. Büyük Okyanus kıyısında yer alan Şili, kuzeyde Peru, kuzeydoğuda Bolivya ve doğuda Arjantin ile sınırlıdır. Büyük Okyanus kıyısı boyunca uzanan ülenin yüzölçümü 741767 km²’ dir. Başkenti Santiago olan ülkenin, başlıca öenmli şehirleri şöyledir; Valparaiso, Concepcion, Vina del Mar, Antofagasta, Talcahuana, Tenmaco, Chillan ve Valdivia’dır.[10]
Şili Halkı
  Şili toplumu çeşitli ırkların sürekli kaynaşması sonucu oluşmuştur. İspanyollar Şili’ye geldiği vakit, 600.000 ile 1.000.000 arasında yerlinin olduğu, bunların yarıdan fazlasının, Bio-Bio bölgesinden  başlayarak ülkenin güneyinde toplanmış olduğu tahmin edilmektedir. Bu  sebepten dolayı, nüfusunun çoğunluğunun temelinin İspanyol ve yerli karışımından meydana geldiğini söyleyebiliriz. İber Yarımadası’ndan yavaş yavaş, kadınların hatta ailelerin gelmesiyle birlikte doğrudan İspanyol soyundan olanların doğması, yeni var olmakta olan bu milletin, çoğunlukla yüksek sınıfın kökenini oluşturacaktır. Daha sonraları onlar, Criollo[11]olarak tanınacaklardır.
18. yy’daki ticari gelişme ve görülen istikrarın yeni aristokrasinin oluşmasında pay sahibi olması, ticari alanda özel bir başarı elde edecek Bask, Navarro, Kastilyalılar gibi yeni göçmenlerin gelmesine sebep olur. Aynı şekilde bu yüzyılda, etkileri ve katkılarıyla önemli olacak olan Fransız, İtalyan ve İrlandalılar da gelmeye başlar.
19. yy’da Araucania bölgesine ve daha güneye göçmen çekmek amacıyla ilk iskân kanunları çıkarılır. Çok sayıda Alman göçmeni ve hatta İsviçreliler ve Fransızlar gelir. Bunu müteakip olarak, Yugoslav kökenli göçmenlerin ve adı geçen milletlerden yeni grupların gelişi izler.
Genel olarak, Şili, genç bir nüfusa sahiptir ve neredeyse toplumun yarısının yaş ortalaması 25 civarıdır. Erkek ve kadınların sayısı hemen hemen eşitlenmiş durumdadır. Tüm ülkede İspanyolca konuşulmakla birlikte aynı zamanda güneyde, Mapuche’lerin konuştuğu Pascuence gibi diller de bulunmaktadır. Bölgesel, dinsel ya da etnik sebeplerden dolayı bölünmüşlük arz etmeyen bir toplumdur. Çoğunluğun dini Katolik olmakla birlikte inanç özgürlüğü hâkimdir.
Kültürel Yaşam
 Çeşitli kültürlerin bir araya gelmesi gelenek ve görenekleri bakımından zengin bir ulusun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu gelenekler coğrafi bölgelere bağlı olarak değişiklik göstermesine rağmen bazıları ülkenin tümünde görülmektedir. Bayramlar arasında en önemlisi; her yıl 18 Eylül’de kutlanan, “18 bayramı”dır. Bu bayram, 18 Eylül 1810 yılında, ilk kez bir Hükümet Meclisinin kurulmasını anmak amacını gütmektedir. Bu bayramda, dallardan ve ağaç kütüklerinden oluşturulan ve “ramada” olarak adlandırılan yerlerde dans edilir, içkiler içilir ve Şili’nin tipik yemeklerinden yenir. Bu kutlama Şili’nin tüm kasaba ve şehirlerinde gerçekleşmektedir.
Kuzeyde, Temmuz ayı boyunca Tirana Azizesi’nin onuruna kutlanan bayramda, Katolik inancı eski danslar, semboller ve And müziği ile birleşerek icra edilir. Bu bayram, daha düşük bir seviyede, başka bir kuzey kasabasında gerçekleştirilen bir başka ayin ile Andacollo Azizesi’nin anısına kutlanmaktadır.
Güneye doğru mitler ve efsanelerle Chiloé adasında kök salmış ama aynı zamanda oldukça ilginç bir  gelenek yaşatılmaktadır: La minga. Bu sözcük ortaklaşa ev nakliyatı demektir, yani başka bir yere taşınmak isteyen biri, evini o yörede yaşayan tüm insanların yardımıyla taşır. Bu işlem şu şekilde gerçekleşmektedir; ahşaptan yapılmış evler kalın kütükler üzerine yerleştirilir ve gideceği yere öküzler tarafından yavaşça çekilerek götürülür. Bazen evin taşınması deniz yoluyla da gerçekleşebilir. Taşınma işlemi bittikten sonra, ev sahibi komşularını ve ona yardım edenleri taşınmış olduğu yeni evinde büyük bir ziyafet vererek ağırlar.
Özellikle orta ve güney kesimde görülen başka bir gelenek daha vardır: Rodeo denilen, yarımay şeklinde dairesel ahşap bir yapı içerisinde gerçekleştirilen, iki atlının, genç bir boğayı, daha önceden belirlenmiş noktalarda atlarla yolunu kesene kadar süren takibinden ibarettir. 
Yılın belirli bir kısmı boyunca yarışma şeklinde gelişen bu olay çerçevesinde, Huaso’ların (ülkenin orta kesiminde kırsal alanda erkeklere verilen ad) giydikleri kıyafetlerle katıldıkları bu kutlama gerçek bir bayram havasında yaşanır ve ramadalar kurulur. Çiftçi kesiminin tipik bir bayramıdır.
Şili’nin belli başlı gelenekleri büyük oranda tarım sektörü ile bağlantılıdır. Örneğin; Şili milli dansı, Cueca, kırsal kesimin dansıdır. Aslında bu dansın çıkış noktası bir horozun tavuğu kur yaprak kovalamasını simgelemesidir; gitar, akordiyon, arp, zilli tef gibi enstrümanlar eşliğinde, hem erkek hem de kadın ellerindeki beyaz mendilleri sallayarak Cueca yaparlar. Salonlarda icra edilen Salon Cueca’sının giysileri Endülüs bölgesine özgü bazı özel kıyafetler ile büyük benzerlikler gösterir. Bu dansın kökeni Sömürge(Colonia) dönemine kadar uzanır ve hiç şüphesiz ülkenin kökeninden gelenleri İspanyol unsurları ile harmanlayan bir gösteridir. İspanyol unsurlarından biri olan gitar, Şili müziğine en iyi uyumu sağlayan popüler müzik aleti olmuştur. Hemen hemen her zaman Kuzey And kültürüyle bağdaştırılan Şili müzik kültürünü oluşturan üflemeli ve vurmalı çalgılar, Mapuche’ler arasında da yaygındır. Kamıştan yapılmış trompet tipi enstrüman olan La Trutruca da bunlara bir örnek teşkil eder.
Kompozitör, aranjör, şair, zanaatkar da olan, Violeta Para, belki de özgün Şili müziğinin en önemlisi temsilcisidir. Kuzey, Güney kesim kırsal hayatının tüm ifadelerini müziğinde bir araya getirmiş ve aynı zamanda Gracias a la Vida(Hayata Şükürler Olsun) adlı şarkısıyla da konu bakımından evrensel nüansları yakalamayı başarmıştır.[12]
Türkiye – Şili Siyasi İlişkileri
Şili ile siyasi ilişkilerimiz, Osmanlı İmparatorluğu zamanında 1913 yılında Madrid’de imzalanan Konsolosluk İlişkileri Protokolü ile başlamıştır. Bunu takiben iki ülke arasında imzalana antlaşmalar sırasıyla şöyledir;[13]
-          30 Ocak 1926’da Dostluk Antlaşması imzalanmıştır.
-          30 Kasım 1990’da turistler için “Vizeden Muafiyet Antlaşması” imzalanmıştır ve halen yürürlüktedir.
-           Diplomatik, resmi hizmet ve hususi pasaport hamillerinin 90 günü aşmamak kaydıyla vizeden muaf tutulmaları hususundaki antlaşma 2000 yılından beri yürürlüktedir.
-          Ticaret ve Ekonomik, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Antlaşması 1994 yılında yürürlüğe girmiştir.
-          Kültürel, Bilimsel ve Eğitim İşbirliği Antlaşması, 1996 yılından beri yürülüktedir.
-          Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Antlaşma, 1998’de imzalanmıştır.
-          12 Ekim 2004’te, 2004–2006 yılları için Kültür, Eğitim, Bilim, Gençlik ve Spor alanlarında değişim programı imzalanmıştır.
-          14 Temmuz 2009’da Türkiye ile Şili arasında ‘Serbest Ticaret Antlaşması’ imzalanmıştır.

TÜRKİYE’NİN LATİN AMERİKA İLE SİY
Osmanlı İmparatorluğu ile bazı Latin Amerika ülkeleri arasında diplomatik ve konsolosluk ilişkileri 19. yüzyılın sonlarında başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışı ve Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile birlikte Latin Amerika ülkeleriyle Türkiye Cumhuriyeti arasında diplomatik ilişkiler kurulmaya başlanmıştır. 1926 yılında imzalanan Dostluk ve İşbirliği Anlaşması ile Şili, Türkiye Cumhuriyeti’ni tanıyan ilk Latin Amerika ülkesi olmuştur. Bugün Türkiye’nin Arjantin, Brezilya, Şili, Küba, Meksika, Kolombiya, Peru ve Venezuela’da Büyükelçilikleri ve Brezilya’nın Sao Paulo şehrinde bir Başkonsolosluğu bulunmaktadır.
Türkiye’nin bölge ile ilişkileri her zaman dostane ancak 1990’lara kadar durağan olagelmiştir. Coğrafi uzaklık ve temas azlığı gibi nedenlerle ilişkiler arzulanan seviyeye ulaşmamıştır. Bununla birlikte, Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’in 1995 Nisan ayında Arjantin, Brezilya ve Şili’yi kapsayan resmi ziyareti, tarihte bir Türk Cumhurbaşkanının Latin Amerika’ya gerçekleştirdiği ilk ziyaret olarak, Türkiye-Latin Amerika ilişkilerinde bir dönüm noktası teşkil etmiştir.[14]















EK – 2

Ekvador Büyükelçisi Sayın Augusto Alejandro Saa Corriere ile Yapılan Mülakat

1. Türkiye’yi sosyo-kültürel anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bana göre Türkiye kültürel olarak çok zengin bir ülke. Sosyal ve kültürel açıdan çok zengin ve birçok unsuru birarada bulunduruyor. Özellikle geçmişi ile, tarihi ile köklü ve büyük bir ülke. Bu tarihsel birikim Türkiye’ye kültürel anlamda birçok şey katmış, çeşitlilik kazandırmış diye düşünüyorum.

2. Bu bağlamda Türkiye ve Ekvador kültürü arasındaki benzerlikler ve farklılıklar hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Türkiye ve Ekvador birbirinden hem çok farklı hem de çok benzer ülkelerdir diye düşünüyorum.  Benzerlik olarak bakmak gerekirse iki ülke de değişim ve gelişimden yana. Bizler de Türkiye de sürekli bir yenilik arayışı içerisindeyiz. Sosyal açıdan Türkiye gibi biz de farklı etnik grupları barındırıyoruz. Bunun yanında iki ülkede de sosyal seviyeler açısından farklılıklar mevcut. İki ülkede de gelir dağılımında problemler var. Bunlar ortak noktalarımız.
Farklılıklara bakacak olursak diyebilirim ki, Türkiye sosyal yaşamı zenginleştirmek için, özellikle fakirliği ortadan kaldırmak için çok çaba sarf ediyor, bunu başarıyor da. Türkiye’yi sosyal politikalar konusunda oldukça başarılı buluyorum. Ancak biz henüz fakirliği ortadan kaldırmak için çok fazla yol kat edemedik. Türkiye Ekvator’a kıyasla çok daha konservatif, yani tutucu ve gelenekçi bir ülke. Ekvador ise dünyaya daha açık, farklılıklara daha hoşgörülü. Aslında sizde ülkenizin doğusu neyse, biz de Latin Amerika’da öyleyiz. Yani kültürel olarak Ekvador da Latin Amerika’nın doğusu olarak düşünülebilir. Ekvador erkeklerini maço olarak değerlendirirdik ama Türkiye bizden daha kötü. Türkiye’de kadınlara verilen değerin seviyesi çok düşük, kadınlara değer verilmiyor. Biz birçok yerli halkla birarada yaşıyoruz, adaptasyonumuz kuvvetli, Türkiye bu tür konularda problemler yaşıyor. Şüphesiz Türkiye büyük ölçüde doğu kültürü etkisinde, dolayısıyla Türkiye’yi daha çok bir Ortadoğu ülkesi olarak görüyorum. Dillerimiz çok farklı, bu durum da kültürel ilişkilerimiz açısından zor bir durum.. İspanyolca ve Türkçe birbirine hiç benzemiyor.

3. Ülkeniz halkının Türkiye hakkındaki  algısı hangi unsurlarla şekilleniyor?

Ülkemde Türkiye’yi neredeyse hiç tanımıyorlar. Sadece Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili ufak tefek bilgiye sahipler, o da çok fazla değil. Temelsiz birtakım bilgiler bunlar. Hala Türkiye’yi Osmanlı’nın bir devamı olarak görüyorlar hatta bir Arap ülkesi olarak görülüyor, buna ben de dahilim. Tabi bunun bazı nedenleri var. Oradaki kütüphanelerde Türk yazarların hiçbir eseri yok Latin Amerika’ya Türkleri tanıtacak türde bizzat Türk yazarlar tarafından yazılmış ne edebi ne de sosyal hayatı anlatan bir kaynak mevcut değil. Dolayısıyla Türkiye’yi ve Türkleri bilmemize olanak sağlayacak pek fazla birşey yok.

4. Peki sizce Türkler Latin Amerika’yı tanıyor mu?

Aynı şekilde Türkler de Latin Amerika’yı hiç tanımıyorlar diye düşünüyorum. Buradaki kütüphanelerde de bizler hakkında hiçbir kaynak yok. Bizler Türklere göre çok çok uzak bir kıtadayız, adeta erişilmez durumdayız. Hangi dili konuştuğumuzu bile bilmiyorlar. Türkler orayı sadece Brezilya, Meksika’dan ibaret bir yer olarak görüyorlar.  Biz nasıl Türkiye’yi bir Arap ülkesi sanıyorsak, Türkler de Latin Amerika’yı futbol, uyuşturucu ve suç ülkeleri olarak görüyorlar ya da sadece Brezilya dizilerinden tanıyorlar. Türkiye’deki elit kesimin bile oradan haberi yok, bilmiyorlar.

5. Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ve küreselleşme olgusu, coğrafi uzaklıkların iletişime olan olumsuz etkisini minimalize etmiştir. Sizce de böyle midir, yoksa coğrafi uzaklık kültürel ilişkilerin gelişmesinde hala bir engel midir?

Teknoloji tabiki iletişimi etkiler. Ama kullanmak lazım. İnternet iki ülke arasındaki ilişkileri kolaylaştırmak için etkili. Mesela sizin durumunuzu ele alırsak, ödevinizi yapmak için buraya gelmeden önce internette Ekvador hakkında bilgi edinmek için küçük de olsa bir bilgiye ulaşabiliyorsunuz. İnternet bilgiye ulaşmada kolaylık sağlayan bir yol. Ancak istemek önemli, imkanları kullanmada istek yok, o yüzden de aradaki mesafe hala mevcudiyetini koruyor. Teknoloji henüz bu uzaklığı aşamadı.

6. Peki sizce ilişkileri kuvvetlendirmek için ne yapmak lazım?

Enstitülerin bu tür ilişkileri geliştirmede çok faydalı olacağını düşünüyorum. LAMER buna çok iyi bir örnek. Herkesi bir araya getiriyor. (Latin Amerika Ülkeleri ve Türkiye) Türkiye’de LAMER gibi başka bir örnek yok. Bunun örneklerinin çoğaltılıp geliştirilmesi lazım. Ankara Üniversitesi dışındaki diğer üniversitelerde de bu tür enstütüler çoğaltılabilir. Kültürel aktiviteler artırılabilir. Karşılıklı değiş tokuş yapabilecek hiçbir şey yok. Latin Amerika’da da bu tür etkinlikler yok maalesef, bizim ülkemizde ise hiç yok zaten.

7. Türkiye, halkının çoğunluğu müslüman olan bir ülke, coğrafi konumu itibariyle de birtakım farklılıkları var. Bu durumda kültürel ilişkilerde bir doku uyuşmazlığından söz edilebilir mi?

Ben din konusunun uluslararası ilişkilere yansıyacağını sanmıyorum. Mutlaka ilişkilerin gelişeceğini düşünüyoruz. Uluslararası ilişkileri geliştirmek bakımından muhakkak birşeyler buluyoruz. Ortadoğu’daki devletler dinine çok bağlı, biz bu konuda son derece saygılıyız.  Güncele dönük yorum yapmak gerekirse Ortadoğu’daki ve Afrika’daki ülkeler dinsel kökler bulmaya çalışıyor, bu aşikar. Bu durum uluslararası ilişkilere yansımaz. Bunların ilişkileri etkileyeceğini sanmıyorum, din kesinlikle engel değil, saygı duyuyoruz.












Şili Büyükelçisi Sayın Jorge Patricio Arancibia Reyes ile Yapılan Mülakat
1. Türkiye’yi sosyo-kültürel anlamda nasıl değerlendiyorsunuz? Bu bağlamda Şili - Türkiye kültürü arasındaki benzerlikler ve farklılıklar nelerdir?
Ben size iki açıdan konuşabilirim Şili ve Türkiye her açıdan çok büyük benzerlikleri olan iki ülkedir. Yani Türkiye ve Şili halkının periyotipi, görünüşü fiziksel yapısı da birbirinden hiçbir fark gözetmeksizin hep aynıdır.
Kültürel bölüme gelince işte o zaman farklılıklar başlar. Çünkü ikimiz de iki farklı dünyanın ülkeleriyiz. Yani buraya ilk geldiğim andan itibaren gözlemlediğim önemli noktalardan birisi Türk yapısı, aile yapısı baz alınarak gelişen  bir sistem içerisinde. Yani Türkiye’de aile çok önemli bir mihenk taşı. Şili’de biz daha açığız daha özgürüz bu konuda her birey kendi hayatını deneyimlemek durumundadır. Bu en büyük farkı ortaya koyuyor aslında.  Örnek vermem gerekirse dini anlamda Türkiye’de biraz daha konservatif bir yapı söz konusu, örneklerini de sokakta günlük yaşamda görebiliyoruz. Baş örtüsü türbana da önem verilmesi nedeniyle. Şili’de din bunun tam karşısında daha özgürlükçü yani her hangi bir baskı uygulamadan daha çok insanların dini anlamda kendi bireysel seçimleriyle alakalandırılıyor.
2. Daha önce yaptığımız başka bir görüşmede din konusunda Türkiye dünyada en az kadına değer veren ülke olarak  görülmüştü. Sayın Büyükelçi bu konuda ne düşünüyor?
Bence Türkiye’de kadınlara az değer verilmesi söz konusu değildir. Bu, kişilerin toplum içerisindeki rollerine bağlı birşeydir. Ben küçükken annem ya da bizim ailemizdeki bayanlar aynı Türkiye’deki annelerin, Türkiye’deki bayanların çocukları üzerinde ya da aileleri üzerinde oynadıkları rollerle aynıydı. Örneğin Şili’de de aynı şekilde zamanın ilerlemesi ve modernizasyon sürecinde kadınların toplumdaki rolü de önem kazanmaya başladı ve evden dışarı çıktılar. Ama daha öncesinde bizde de kadınlar çoğunlukla evdeydiler.
Her zaman savunduğum bir nokta, Türkiye sonuçta bir imparatorluğa dayanan bir ülke, Şili 200 yıllık geçmişi olan bir ülke. Ama şöyle bir noktası var, cumhuriyet olarak Türkiye’den daha yaşlı ve daha çok deneyimi var. Dini anlamda ise bizim dinimiz yani Hristiyanlık, Müslümanlıktan daha eski bir din, aramızda zamansal bir fark var. Bizim daha önce yaşadıklarımızı İslam ülkeleri yeni yaşıyorlar. Türkiye cumhuriyet olarak da bizim yaşadıklarımızı daha yeni yeni yaşamakta, o yüzden bu alanda zamansal bir fark var başka da hiçbir fark yok. Yaşanmışlıkların olması gerekiyor. Bir 600 yıl sonra bizler eşit seviyeye geleceğiz.
3. Peki 600 yıl kim yerinde duracak Şili mi, Türkiye mi?
Açıkçası şu anda sorduğunuz soru önemli bir soru, önemli bir noktadır bu konuda. Aslında hiçbir şey durağan değildir. Şili’de de şu anda klasik bir yönetim sisteminden çıkılıp da bir başkan onun yanında milletvekilleri olmayacak. Meclissel yani topluluksal bir yönetim tercih edilecek artık bundan sonra. Ama bundan 600 yıl sonra nolur onu hiç birimiz bilemeyiz ama hiçbir şeyin yerinde olmayacağı çok aşikardır. Herkes kendine göre yeni bir değişim arayışı içerisinde mesala şilideki öğrenci olayları ispanyadaki olaylar sosyal olarakta değişimlerin bir göstergesi.

4. Size göre ülkeniz halkının Türkiye hakkındaki algısı hangi unsurlarla şekillenmektedir?
Bu  alan bizim için bilinmedik bir alan. Türkiye hakkında çok az şey biliyoruz. Açıkçası bana ilk Türkiye’ye büyükelçi olduğum söylendiğinde oturup çalışmaya başladım Türkiye hakkında. Ama şu andaki mevcut Türkiye hakkında kafamda hiçbir şey belirmedi. Türkiye’nin bizim kıta hakkında Güney Amerika hakkında konuşabilirim. Türkiye’nin etkisi o tarafa çok fazla belirgin bir şekilde geçmedi, dünyanın bu tarafındaki etkisi o tarafta daha çok yok. 
5. Peki bunu geliştirmek için neler yapılabilir?
Şimdi genel olarak kıta hakkında konuşmaktan çıkıp kendi ülkem adına olarak konuşmam gerekirse bizim diplomatik olarak ilişkilerimiz çok eskilere dayanıyor. Sizin de bildiğiniz gibi Şili Türkiye Cumhuriyetini ilk tanıyan ülke. O yüzden diplomatik olarak ilişkileri ilk başlatan ülkeyiz ve ilişkiler konusunda biz bundan daha ileri bir seviyeye geçiyoruz artık. Türkiye ile yine bir ilke imza attık, serbest ticaret anlaşmasını imzaladık. Bu, diplomatik alandan ticaret alanına yeni bir adımdır. Diplomatik ilişkiler ve ticari ilişkiler bir araya geldiği zaman iki ülke için ortak paydalarda buluşma ortaya çıkacaktır.
6.  Kültürel ilişkiler nasıl şekillenir?
Eskiden belki insanlar birbirinden çok uzaktaydı ama şimdi iletişimsel ağların yardımıyla daha da yakınlaştık aslında.
Şili olarak biz önce Güney Amerika’daki bölüme önem verdik. Daha sonra oradan Avrupa’ya geçtik, diğer taraftan Asya, Çin, Kore gibi bütün o diğer ülkelerle birleşim sağlandı. Ama Türkiye takdir edersiniz ki tam orta noktada yer alıyor. Avrupa birliğine girdiği zaman bütün ilişkiler Avrupa üzerinden gelişeceği için ilişkiler de yeni bir boyut kazanacak. 
Türkiye çok özel bir devlet.  Kültürel anlamda ne Avrupa’nın bir parçası ne de Arap dünyasının bir parçası, çok özel bir konumda Türkiye.  Bana göre Türkiye başka bir dünya, o yüzden de bu ülkeyle farklı bir ilişkimizin olması gerektiğine inanıyorum.
Şili olarak 17 milyon nüfusa sahip bir ülkeyiz ama üretici bir toplumuz. Bizim amacımız ürettiklerimizi dışarıya satmak. Bu yüzden biz bu alanda (ihracat) oldukça başarılı olduk.  Türkiye ise 70 milyondan fazla nüfusa sahip ve çok büyük bir pazar bizim için. Çok büyük bir cazibesi var ve biz bu pazara girmek istiyoruz.
Bu konu hakkında önemli bir nokta daha; Şili diğer Latin Amerika ülkelerine nazaran daha açık bir ülkedir. Diğerleri daha korumacı, bizim kadar açık değiller.
Türkler hem Afrika’da hem de Amerika’da çok güçlüler. Sonuçta güçlü bir ülke ve hem Afrika hem de Amerika alanında ilerleme sağlıyor. Bu da ilişkileri etkileyecektir elbette.

Bu noktayı da size açıklamam gerekiyor. Belki biliyorsunuzdur derslerinizde de görmüşsünüzdür. Osmanlı İmparatorluğu dağıldığı zaman Arap ülkelerinden, Lübnan, Suriye Türkiye’den birçok insan göçmen olarak gitti ve hepsinde de Osmanlı pasaportu vardı. Sonuçta Şili’de böyle Arap kökenli ve doğudan gelen insanların hepsine Türk denildi. Los Turcos bunların isimleri. Osmanlı’dan göç eden, özellikle Arap tarafından gelen göçmenler daha sonra Şili halkıyla o kadar güzel kaynaştılar ki, kendilerine o kadar güzel yer edindiler ki Şili’nin bugünlere gelmesinde o kişilerin de çok çalışmalarının payı vardır. Bu insanlar çalışmalarıyla çok üst seviyelere gelmişlerdir. Birbirimizle o kadar güzel kaynaştık ki sonuçta hepimiz Şililiyiz orda. İnsanlar oranın hayatına alışmışlardır. Fransa’da gördüğünüz Müslümanlık ile Hristiyanlık arasındaki çatışma Şili’de söz konusu değildir. Herkes birbirine o kadar kaynaşmış bir şekilde yaşıyor ki böyle bir problem yok. Herkes Şili’lileşmiş bir durumda.
Türklerin yanı sıra aynı dönemlerde Yahudiler de ülkemize göç  ettiler. Yahudiler kendilerini değişmemek adına zorluyorlar. Aynı konservatif yapıyı sürdürmek istiyorlar. Bu yüzden toplumla çatışmalar yaşanıyor. Çatışmalar derken şunu kastediyorum; kendi hayatlarını sürdürüp aynı zamanda Şili’deki sosyal yaşama ayak uydurmaları gerekirken kendi hayatlarını sürdürmek istiyorlar. Bu yüzden çok da iyi karşılanmıyorlar. Ama bunun karşısında, göç eden Türkler  hayata o kadar güzel adapte oldular ki, o kadar iyi yerdeler ki şu anda hiçbir fark yok, onlar Şilililerdir bize göre. 
Sizin de bildiğiniz gibi Şili haritada ince ve uzun. Dünyanın gerçekten de uzak bir noktası. Şu ana kadar biz o tarihsel devinim içerisinde köleleşmiş zenci ırk gelmemiştir. Şili’de böyle farklı insan tipi yok, onun haricinde göçmenlerle bir çatışma olmamış. Diğer ülkelerde görülen göçler olmamış. Bizim toplumumuzu oluşturan köklerimiz İngiltere, Almanya ve çok az da İtalya’dan geliyor. Kuşkusuz İspanyollar’ı da unutmamak gerekir.
7. Şu an  Türkiye’deki mevcut hükümetten bahsetmek gerekirse biraz siyasal İslamcı bir çizgi izliyor. Bunun ileride kültürel ilişkilerimize bir etkisi olur mu?
Bizim için hiçbir şekilde engel teşkil etmez. Din bizim için sadece insanların inancıdır. Din ne bir amaç ne de bir araçtır. Benim Türkiye’de bütün gezdiğim yerlerde, siz burada camileri bir proje şeklinde yapıyorsunuz ama bizde bu tarz bir proje yoktur. Şili’de ne bir cami ne bir sinegog her köşede kilise şeklinde olmuyor insanlar topluluk ne istiyorsa onu yapıyorlar.
8. Bildiğimiz gibi Sayın Büyükelçi Mersin’de bir kardeş şehir projesine katıldı. Bu tip projelerin önümüzdeki günlerde olması muhtemel midir yine?
Ben onların ellerini tutuşturan kişiyim. Önümüzdeki günlerde Santiago ve Ankara’nın bu alanda birleşmesi gibi birşey söz konusu olabilir. Şu anda konuşuluyor, bu bir proje şeklinde değil ama konuşuluyor. Kulaktan dolma bir bilgi.
Şimdi konuyu bitirmeden önce bir noktayı daha sizlerle paylaşmak isterim. Sosyo kültürel alanda benim gözlemlerimden yola çıkarak ilk başta birimiz batı tarafında diğerimiz daha oryantalist demiştik. Başlarda Türkiye bu konuda çok daha milliyetçi. Milliyetçi derken sanatsal alanda edebiyat alanında müzik alanında daha çok kendinize ait, kendinizin ifade edildiği noktalar söz konusu. Ama Şili’de bu açıdan her şeyi bulabilirsiniz. Şili sanatında, edebiyatında bir Arjantin’in bir Peru’nun bir Ekvator’un bütün etkilerini orda bulabilirsiniz, evrensellik anlayışı vardır. Mesala ben yolda giderken radyoyu açıyorum burda sadece belli müzikler dinliyoruz ya Türkçe ya da İngilizce. Ama Şili’de Almanca veya Fransızca da duyabilirsiniz. Bu konuda biraz daha açığız.


9. Bu konuda dilin bir etkisi var mı sizce?
Olabilir ama biz bu konuda olaylara daha evrensel bakıyoruz. Örneğin, ben küçükken biz bilirdik ki Şili şarabı çok güzeldir. Bu şekilde kalsa sadece bize göre Şili şarabı çok güzel olacaktı. Ancak daha sonra dünya marketlerine bakarak insanların farklı olan bir tat aradığını anladık. İnsanlara göre farklı olan tatlar güzel olandır. Bu doğrultuda, Şili kendisini bu markete açmıştır. Bu alana girdikten sonra bakıyorlar ki, evet gerçekten Şili şarabı dünyanın en iyi şarabı olmuştur. Kafadaki düşüncenin bir sonucudur bu aslında, bu dünyaya açık olma zihniyetinin bir neticesidir.
10. Bu tür şeylerin biraz daha yaygınlaştırılması yani o kültürel ilişkilerin müzikle, edebiyatla ilgili yada ortak çalışmalar festivallerin düzenlenmesi, Türkçe bir takım eserlerin İspanyolcaya çevrilip Latin Amerika ülkelerinde yaygınlaştırılması konusunda ne yapılabilir? Çünkü biz çok fazla okuyoruz gerçekten şilili ya da latin amerikalı edebiyatçıları ama bizim duyduğumuz kadarıyla türk edebiyatından latin amerika da çok fazla şey yok çevrilmiş kaynakta çok fazla yok bunlara yönelik çalışmalar var mıdır?
Bu karşılıklı ilişkilerde de çok önemli bir noktadır. Örneğin şu an Şili’de birçok merkez Mandarin Çincesi öğretiyor ve birçok insan Mandarin Çincesi öğreniyor. Çünkü Şili’nin Çin’le ilişkileri çok yoğun ve insanlar ekonomik olarak da Çin’le ilişkiyi devam ettirmek istiyor. Bu ilişkiler geliştiği sürece diğer alanlar da beraberinde geliyor.  Başta da söylediğim gibi bizim Şili olarak ilgi alanımızın Amerika, Avrupa, Güney Amerika, Çin ve diğer Asya bölümündeki Kore bölgesinin olduğunu söylemiştim. Bunun karşısında Türkiye de kendisini rahat hissettiği bölgede genişleme yoluna gidiyor. Avrupa, Amerika, Orta Asya ve Doğu bölümüne yöneliyor. Az önce de söylediğim gibi biz belli noktalarda birbirimizle çakışıyoruz ama tam olarak girift bir ilişki içerisine giremiyoruz. Çünkü herkes kendisini rahat ve güvende hissettiği yerde devam ediyor. Ama başka bir şey daha var ki, biz yakın zamana kadar Çin için de böyle düşünüyorduk, Çin bizim için çok egzotik bir yerdi, gidip gezilip görülecek bir yerdi. Ama şimdi dilin öğrenilmesi, birkaç merkezin açılması, ilişkilerin bu alanda devam ediyor olması ile durum değişti. Çin artık bizim için çok büyük bir pazardır. İlişkilerin sürdürelebileceği bir nokta haline geldi.



















 Toblo – 1, Ankete katılan kişlerin cinsiyet durumuna göre dağılımı 





EK – 3
Veri Analiz Tabloları

CİNSİYET


Frequency
Percent
Valid Percent
Cumulative Percent

ERKEK
20
50,0
50,0
50,0
KADIN
20
50,0
50,0
100,0
Total
40
100,0
100,0


YAŞ



Frequency
Percent
Valid Percent
Cumulative Percent

19
5
12,5
12,5
12,5
20
7
17,5
17,5
30,0
21
10
25,0
25,0
55,0
22
3
7,5
7,5
62,5
23
6
15,0
15,0
77,5
24
3
7,5
7,5
85,0
25
2
5,0
5,0
90,0
26
1
2,5
2,5
92,5
27
2
5,0
5,0
97,5
30
1
2,5
2,5
100,0
Total
40
100,0
100,0







Tablo – 2, Ankete katılan kişilerin yaşlarına göre dağılımı


 


Öğrenim durumu



Frequency
Percent
Valid Percent
Cumulative Percent

Üniversite
38
95,0
95,0
95,0
Yüksek Lisans
2
5,0
5,0
100,0
Total
40
100,0
100,0




Tablo – 3, Ankete katılan kişilerin öğrenim durumlarına göre dağılımı




"Latin Amerika-Türkiye arasındaki kültürel ilişkiler yeterince gelişmemiştir." ifadesine,


Frequency
Percent
Valid Percent
Cumulative Percent

Katılıyorum
18
45,0
45,0
45,0
Katılmıyorum
4
10,0
10,0
55,0
Fikrim yok
18
45,0
45,0
100,0
Total
40
100,0
100,0



Tablo – 4, Cevaplayıcıların ilk soruya vermiş oldukları cevaplar ve bu cevapların yüzdelik dilimleri






"Coğrafi uzaklıklar kültürel ilişkilerin gelişmesine engeldir." ifadesine,


Frequency
Percent
Valid Percent
Cumulative Percent

Katılıyorum
22
55,0
55,0
55,0
Katılmıyorum
17
42,5
42,5
97,5
Fikrim yok
1
2,5
2,5
100,0
Total
40
100,0
100,0



Tablo – 5, Cevaplayıcıların ikinci soruya vermiş oldukları cevaplar ve bu cevapların yüzdelik dilimleri




Seçme şansınız olsa Latin Amerika'da mı Türkiye'de mi yaşamak isterdiniz?


Frequency
Percent
Valid Percent
Cumulative Percent

Latin Amerika
9
22,5
22,5
22,5
Türkiye
29
72,5
72,5
95,0
Fikrim yok
2
5,0
5,0
100,0
Total
40
100,0
100,0


Tablo – 6, Cevaplayıcıların üçüncü soruya vermiş oldukları cevaplar ve bu cevapların yüzdelik dilimleri










"Dinsel farklılıklar kültürel ilişkileri etkiler." ifadesine,


Frequency
Percent
Valid Percent
Cumulative Percent

Katılıyorum
30
75,0
75,0
75,0
Katılmıyorum
8
20,0
20,0
95,0
Fikrim yok
2
5,0
5,0
100,0
Total
40
100,0
100,0


Tablo - 7, Cevaplayıcıların dördüncü soruya vermiş oldukları cevaplar ve bu cevapların yüzdelik dilimleri




Latin Amerika-Türkiye arasında kültürel ilişkilerin geliştiirilmesi için,



Frequency
Percent
Valid Percent
Cumulative Percent

Ekonomik ilişkilerin yoğunlaşması gerekir
10
25,0
25,0
25,0
Ortaklaşa kültürel faliyetlerin, festival ve organizasyonların artırılması gerekir
18
45,0
45,0
70,0
Akademik düzeyde çalışmalar yapılması ve karşılıklı araştırma merkezlerinin açılması gerekir
12
30,0
30,0
100,0
Total
40
100,0
100,0


Tablo – 8, Cevaplayıcıların beşinci soruya vermiş oldukları cevaplar ve bu cevapların yüzdelik dilimleri




[1]http://networkgloballogistics.com/images/editor/Image/ekvador-harita-ecuador-map.gif, 30.05.2012.
[2] Safa Kılıç, Nezihe Araz, Ekvador, Meydan Larousse Türkçe Büyük Lügat, 4. Cilt, Meydan Yayınevi, İstanbul, 1973, s. 138.
[3]Mestizo: İspanyol baba ve yerli anneden olan melezlere denir.
[4]Ayşegül Molu, Ekvador, Ana Britannica, Cilt 8, Ana Yayıncılık A.Ş., İstanbul, 2005, s.75.
[5]Keçua dili; Güney Peru ve civarında konuşulan Kızılderili dilidir.
Kerim Demirci,  Delile Dayanıklılık Bakımından Türkiye Türkçesi İle Bazı Kızılderili Dillerinde  Basit Çekimli Geçmiş Zamanlar,http://www.turkishstudies.net/Makaleler/594479248_15demircikerim.pdf,
 26.05.2012.
[6]Ayşegül Molu, Ekvador, Ana Britannica, Cilt 8, Ana Yayıncılık A.Ş., İstanbul, 2005, s.76.
[7] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, Ekvador, http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ekvator-siyasi-iliskileri.tr.mfa, 26.05.2012.
[8]Türkiye İle Ekvador Arasında Devlet Başkanı Düzeyinde İlk Ziyaret, http://www.tccb.gov.tr/haberler/170/82361/turkiye-ile-ekvator-arasinda-devlet-baskani-duzeyinde-ilk-ziyaret.html, 26.05.2012.
[9]http://networkgloballogistics.com/images/editor/Image/sili-harita-chile-map.gif, 30.05.2012.
[10] Safa Kılıç, Nezihe Araz, Şili, Meydan Larousse Türkçe Büyük Lügat, 11. Cilt, Meydan Yayınevi, İstanbul, 1973, s.782.
[11]Criollo: Latin Amerika’da doğmuş Avrupa kökenli kimse.
[12]Gelenekleri ve Kültürü bölümünün tamamı Şili Büyükelçiliğinin hazırladığı “Şili, Bir Ülke” adlı kitaptan alınmıştır.
[13] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, Şili, http://www.mfa.gov.tr/turkiye-sili-siyasi-iliskileri.tr.mfa, 26.05.2012.

[14] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, http://www.mfa.gov.tr/i_-turkiye_nin-latin-amerika-ve-karayiplere-yonelik-politikasi-ve-bolge-ulkeleri-ile-iliskileri.tr.mfa, 26.05.2012.