7 Şubat 2013 Perşembe


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM : VERİ ANALİZİ
Los Latinoamericanos y los Turcos [1]
            Araştırmanın temel problematiği olan Latin Amerika – Türkiye arasındaki sosyo-kültürel ilişkilerin zayıflığının büyükelçiler tarafından da kabul gördüğünü söylemeliyiz. Ayrıca 40 öğrenciye uygulanan anket sorularından birinde de “Latin Amerika – Türkiye arasındaki kültürel ilişkiler yeterince gelişmemiştir.” ifadesine katılanlar 18 kişidir, katılmayanlar 4 kişidir, fikrim yok diyenler de 18 kişidir. Aslında bu soruya fikrim yok cevabını vermiş olanların oransal büyüklüğü de bir anlamda ilişkilerin çok fazla gelişmemiş olduğunu göstermektedir. Zira bu durum,  Türkiye’deki Latin Amerika ile ilgili enformasyon eksikliğini de göstermektedir. Büyükelçilerle yapılan mülakatlarda ise, “Ülkeniz halkının Türkiye hakkındaki algısı hangi unsurlarla şekillenmektedir?”, “Peki Türkiye sizce Latin Amerika’yı tanıyor mu?” gibi sorulara verilen yanıtlar bu durumu açıkça göstermektedir. Bu sorulara verilen yanıtlarda bazı dikkat çekici ayrıntılar ortaya çıkmıştır. Her iki büyükelçi de Türkiye’de görev yapacakları kesinleştiğinde Türkiye ile ilgili araştırma yaptıklarından, ancak ülkelerinde Türkiye’ye dair bilgi edinebilecekleri çok fazla kaynağa ulaşamadıklarından bahsetmişlerdir. Ekvator Büyükelçisi “Ülkemde Türkiye’yi neredeyse hiç tanımıyorlar. Sadece Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili ufak tefek bilgiye sahipler, o da çok fazla değil. Temelsiz birtakım bilgiler bunlar. Hala Türkiye’yi Osmanlı’nın bir devamı olarak görüyorlar hatta bir Arap ülkesi olarak görülüyor, buna ben de dahilim. Burada görev yapacağım kesinleşince Türkiye hakkında bilgi edinmeye çalıştım, ancak çok fazla birşey bulamadım. Tabi bunun bazı nedenleri var. Oradaki kütüphanelerde Türk yazarların hiçbir eseri yok. Latin Amerika’ya Türkleri tanıtacak türde bizzat Türk yazarlar tarafından yazılmış ne edebi ne de sosyal hayatı anlatan bir kaynak mevcut değil. Dolayısıyla Türkiye’yi ve Türkleri bilmemize olanak sağlayacak pek fazla birşey yok.” ifadeleriyle bu durumu anlatırken, Şili Büyükelçisi “Türkiye hakkında çok az şey biliyoruz. Açıkçası bana ilk Türkiye’ye büyükelçi olduğum söylendiğinde oturup çalışmaya başladım Türkiye hakkında. Ama şu andaki mevcut Türkiye hakkında kafamda hiçbir şey belirmedi. Bizim kıta hakkında konuşmak gerekirse, Türkiye’nin etkisi o tarafa çok fazla belirgin bir şekilde geçmedi, dünyanın bu tarafındaki etkisi o tarafta henüz pek yok.” demiştir.
            Görüşmelerde dikkat çeken noktalardan biri de bölgede Türk algısının genel olarak “Osmanlı” imgesiyle ilişkilendirildiği yönündeki ifadelerdir.[2] Hem bölgede Türkiye’ye yönelik algı ile ilgili sorularda, hem de “Sayın Büyükelçi, bildiğiniz gibi kimilerine göre Türkiye Ortadoğu coğrafyasında yer alan ve kültürel olarak bu coğrafyadan etkilenmiş bir ülke, kimilerine göre ise bir Avrasya ülkesi. Bu durum göz önünde tutulduğunda Latin Amerika ve Türkiye arasında  kültürel anlamda bir doku uyuşmazlığından söz edilebilir mi? Bu farklılık ilişkilere nasıl yansımıştır?” sorusuna verilen yanıtlarda Türkiye’nin Osmanlı geçmişine sahip bir ülke oluşundan ve bunu adeta hala genlerinde taşıdığından bahsedilmiştir. Şunu da belirtmek gerekir ki, bölgedeki Türk algısı Osmanlı Devleti’nin dağılma döneminde bölgeye göç eden ve çoğunlukla Arap asıllı olan ve Osmanlı pasaportu taşıyan kişilerle alakalandırılmıştır.[3] Şili Büyükelçisi de bu konuda, “Belki biliyorsunuzdur, derslerinizde de görmüşsünüzdür. Osmanlı İmparatorluğu dağıldığı zaman Arap ülkelerinden, Lübnan, Suriye Türkiye’den birçok insan göçmen olarak gitti ve hepsinde de Osmanlı pasaportu vardı. Sonuçta Şili’de böyle Arap kökenli ve doğudan gelen insanların hepsine Türk denildi. Los Turcos[4] bunların isimleri.” açıklamasında bulunmuştur. Ekvator Büyükelçisi ise “…Şüphesiz Türkiye büyük ölçüde doğu kültürü etkisinde, dolayısıyla Türkiye’yi daha çok bir Ortadoğu ülkesi olarak görüyorum… Ülkemde Türkiye’yi neredeyse hiç tanımıyorlar. Sadece Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili ufak tefek bilgiye sahipler, o da çok fazla değil. Temelsiz birtakım bilgiler bunlar. Hala Türkiye’yi Osmanlı’nın bir devamı olarak görüyorlar hatta bir Arap ülkesi olarak görülüyor, buna ben de dahilim…” ifadelerinde Osmanlı imgesinden bahsetmiştir.
            Kültürler arasındaki benzerlik ve farklılıklarla ilgili düşünceler sorulduğunda, her iki büyükelçi de Türkiye’de Latin Amerika’ya kıyasla son derece konservatif, gelenekçi, tutucu bir toplumsal yapının varlığından söz etmektedir. Bu bağlamda bireysel özgürlüğün Latin Amerika’da Türkiye’ye göre daha ön planda olduğu vurgulanmıştır. Türkiye’de aile kurumuna verilen önemin daha fazla olduğu söylenmiştir. Konuyla ilgili olarak Şili Büyükelçisi: “Kültürel bölüme gelince işte o zaman farklılıklar başlar. Çünkü ikimiz de iki farklı dünyanın ülkeleriyiz. Yani buraya ilk geldiğim andan itibaren gözlemlediğim önemli noktalardan birisi Türk toplum yapısı, aile yapısı baz alınarak gelişen  bir sistem içerisinde. Yani Türkiye’de aile çok önemli bir mihenk taşı. Şili’de biz daha açığız, daha özgürüz bu konuda. Her birey kendi hayatını deneyimlemek durumundadır. Bu en büyük farkı ortaya koyuyor aslında.  Örnek vermem gerekirse dini anlamda Türkiye’de biraz daha konservatif bir yapı söz konusu, örneklerini de sokakta günlük yaşamda görebiliyoruz. Baş örtüsü türbana da önem verilmesi nedeniyle somut bir şekilde gözlemlenebiliyor. Şili’de din bunun tam karşısında. Daha özgürlükçü yani her hangi bir baskı uygulamadan daha çok insanların kendi bireysel seçimleriyle alakalandırılıyor.” derken, Ekvator Büyükelçisi de hemen hemen aynı düşünceyi, “Farklılıklara bakacak olursak diyebilirim ki, … Türkiye Ekvator’a kıyasla çok daha konservatif, yani tutucu ve gelenekçi bir ülke. Ekvator ise dünyaya daha açık, farklılıklara daha hoşgörülü.” ifadeleriyle belirtmiştir. Farklılıklar konusunda üzerinde en çok durulan nokta bu olmuştur. Ayrıca Ekvator Büyükelçisi hem Ekvator’un hem de Türkiye’nin bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçtiğini ve bu yüzden benzer olduklarını söylerken, bu noktada Türkiye’nin fakirliği ortadan kaldırmak için önemli bir yol kat ettiğini, Ekvator’un ise bu konuda daha geride kaldığını söylemiştir.
           
Türkiye’de kadına değer verilmediğinden bahseden Ekvator Büyükelçisine karşılık Şili Büyükelçisi ifadesini yumuşatarak bunun toplumsal rollerle ilgili bir durum olduğundan bahsetmiştir. Ekvator Büyükelçisi, “Aslında sizde ülkenizin doğusu neyse, biz de Latin Amerika’da öyleyiz. Yani kültürel olarak Ekvator da Latin Amerika’nın doğusu olarak düşünülebilir. Ekvator erkeklerini maço olarak değerlendirirdik ama Türkiye bizden daha maço. Türkiye’de kadınlara verilen değerin seviyesi çok düşük, kadınlara hiç değer verilmiyor. “ derken, Şili Büyükelçisi, “Bence Türkiye’de kadınlara az değer verilmesi söz konusu değildir. Bu, kişilerin toplum içerisindeki rollerine bağlı birşeydir. Ben küçükken annem ya da bizim ailemizdeki kadınlar aynı Türkiye’deki annelerin Türkiye’deki kadınların çocukları üzerinde ya da aileleri üzerinde oynadıkları rollerle aynıydı. Şili’de de aynı şekilde zamanın ilerlemesi ve modernizasyon sürecinde kadınların toplumdaki rolü de önem kazanmaya başladı ve evden dışarı çıktılar. Ama daha öncesinde bizde de kadınlar çoğunlukla evdeydiler. Her zaman savunduğum bir nokta, Türkiye sonuçta imparatorluğa dayanan bir ülke, Şili 200 yıllık geçmişi olan bir ülke. Ama şöyle bir noktası var, cumhuriyet olarak Türkiye’den daha yaşlı ve daha çok deneyimi var. Dini anlamda ise bizim dinimiz yani Hristiyanlık, Müslümanlıktan daha eski bir din, aramızda zamansal bir fark var. Bizim daha önce yaşadıklarımızı İslam ülkeleri yeni yaşıyorlar. Türkiye, cumhuriyet olarak da bizim yaşadıklarımızı daha yeni yeni yaşamakta, o yüzden bu alanda zamansal bir fark var başka da hiçbir fark yok. Yaşanmışlıkların olması gerekiyor.” demiştir. Öyle anlaşılmaktadır ki, Şili Büyükelçisi Türkiye’nin modernizasyon sürecine daha geç dahil olduğunu, buna bağlı olarak da Türk kadınlarının toplumsal rol olarak henüz evin dışına çıkamadığını söyleyerek, “Bence kadınlara daha az değer verilmesi söz konusu değildir…” diyerek başladığı sözlerine aslında Ekvator Büyükelçisi ile taban tabana zıt bir söylemde bulunmayacak biçimde devam etmiştir.
Büyükelçilerin Türkiye’yle ilgili değerlendirmelerinde Türkiye’de farklılıklara karşı tutucu bir tutum sergilendiği söylenmiştir. Görüşmelerde ortaya çıkan hususlara bakarak bu durumun ilişkilerin gelişmesi yönünde bir engel olduğu söylenebilir. Ekvator Büyükelçisi, “Biz birçok yerli halkla birarada yaşıyoruz, adaptasyonumuz kuvvetli, Türkiye bu tür konularda problemler yaşıyor.” derken, Şili Büyükelçisi “Sosyo kültürel alanda benim gözlemlerimden yola çıkarak ilk başta birimiz batı tarafında diğerimiz daha oryantalist demiştik. Başlarda Türkiye bu konuda çok daha milliyetçi. Milliyetçi derken sanatsal alanda edebiyat alanında müzik alanında daha çok kendinize ait, kendinizin ifade edildiği noktalar söz konusu. Ama Şili’de bu açıdan her şeyi bulabilirsiniz. Şili sanatında, edebiyatında bir Arjantin’in bir Peru’nun bir Ekvator’un bütün etkilerini orda bulabilirsiniz, evrensellik anlayışı vardır. Mesala ben yolda giderken radyoyu açıyorum burda sadece belli müzikler dinliyoruz ya Türkçe ya da olsa olsa İngilizce. Ama Şili’de Almanca veya Fransızca da duyabilirsiniz. Bu konuda biraz daha açığız… Örneğin bununla ilgili bir şey anlatayım, ben küçükken biz bilirdik ki Şili şarabı çok güzeldir. Bu şekilde kalsa sadece bize göre Şili şarabı çok güzel olacaktı. Ancak daha sonra dünya marketlerine bakarak insanların farklı olan bir tat aradığını anladık. İnsanlara göre farklı olan tatlar güzel olandır. Bu doğrultuda dünya marketine bakarak, Şili kendisini bu markete açmıştır. Bu alana girdikten sonra bakıyorlar ki, evet gerçekten Şili şarabı dünyanın en iyi şarabı olmuştur. Kafadaki düşüncenin bir sonucudur bu aslında, bu dünyaya açık olma zihniyetinin bir neticesidir.” değerlendirmelerinde bulunmuştur.
            Karşılıklı ilişkilerin gelişmesine yönelik neler yapılabilir sorusuna verilen cevaplar çeşitlilik arz etmektedir. Ekvator Büyükelçisi bununla ilgili geniş bir açıklama yapmaktan ziyade, akademik anlamda ortak çalışmaların yapılmasından, araştırma merkezlerinin yaygınlaştırılmasının gereğinden söz etmiştir. Şili Büyükelçisi ise “… Eskiden belki insanlar birbirinden çok uzaktaydı ama şimdi iletişimsel ağların yardımıyla daha da yakınlaştık aslında. Şili olarak biz önce Güney Amerika’daki bölüme önem verdik. Daha sonra oradan Avrupa’ya geçtik, diğer taraftan Asya, Çin, Kore gibi bütün o diğer ülkelerle birleşim sağlandı. Ama Türkiye takdir edersiniz ki tam orta noktada yer alıyor. Avrupa birliğine girdiği zaman bütün ilişkiler Avrupa üzerinden gelişeceği için ilişkiler de yeni bir boyut kazanacak. Türkiye çok özel bir devlet.  Kültürel anlamda ne Avrupa’nın bir parçası ne de Arap dünyasının bir parçası, çok özel bir konumda Türkiye.  Bana göre Türkiye başka bir dünya, o yüzden de bu ülkeyle farklı bir ilişkimizin olması gerektiğine inanıyorum. Şili olarak 17 milyon nüfusa sahip bir ülkeyiz ama üretici bir toplumuz. Bizim amacımız ürettiklerimizi dışarıya satmak. Bu yüzden biz bu alanda (ihracat) oldukça başarılı olduk.  Türkiye ise 70 milyondan fazla nüfusa sahip ve çok büyük bir pazar bizim için. Çok büyük bir cazibesi var ve biz bu pazara girmek istiyoruz.” Açıklamalarından bir süre sonra konuyla ilgili şöyle bir yorum getirmiştir: “Örneğin şu an Şili’de birçok merkez Mandarin Çincesi öğretiyor ve birçok insan Mandarin Çincesi öğreniyor. Çünkü Şili’nin Çin’le ilişkileri çok yoğun ve insanlar ekonomik olarak da Çin’le ilişkiyi devam ettirmek istiyor. Bu ilişkiler geliştiği sürece diğer alanlar da beraberinde geliyor.  Başta da söylediğim gibi bizim Şili olarak ilgi alanımızın Amerika, Avrupa, Güney Amerika, Çin ve diğer Asya bölümündeki Kore bölgesinin olduğunu söylemiştim. Bunun karşısında Türkiye de kendisini rahat hissettiği bölgede genişleme yoluna gidiyor. Avrupa, Amerika, Orta Asya ve Doğu bölümüne yöneliyor. Az önce de söylediğim gibi biz belli noktalarda birbirimizle çakışıyoruz ama tam olarak girift bir ilişki içerisine giremiyoruz. Çünkü herkes kendisini rahat ve güvende hissettiği yerde devam ediyor. Ama başka bir şey daha var ki, biz yakın zamana kadar Çin için de böyle düşünüyorduk, Çin bizim için çok egzotik bir yerdi, gidip gezilip görülecek bir yerdi. Ama şimdi dilin öğrenilmesi, birkaç merkezin açılması, ilişkilerin bu alanda devam ediyor olması ile durum değişti. Çin artık bizim için çok büyük bir pazardır. İlişkilerin sürdürelebileceği bir nokta haline geldi.” Bu açıklamalar, kültürel ilişkilerin gelişmesinin ekonomik / ticari, siyasi vb ilişkilerin gelişmesi ve bu şekilde yolların bir şekilde kesişmesi ile mümkün olabileceğini göstermektedir. Ekvator Büyükelçisi de aslında başka bir soruya yönelik olarak verdiği cevapta bununla ilgili bir yorum getirmiştir. ” Teknoloji tabiki iletişimi etkiler. Ama kullanmak lazım. İnternet iki ülke arasındaki ilişkileri kolaylaştırmak için etkili. Mesela sizin durumunuzu ele alırsak, ödevinizi yapmak için buraya gelmeden önce internette Ekvator hakkında bilgi edinmek için küçük de olsa bir bilgiye ulaşabiliyorsunuz. İnternet bilgiye ulaşmada kolaylık sağlayan bir yol. Ancak istemek önemli, imkanları kullanmada istek yok, çünkü ilişkilerin gelişmesini istemek için henüz çok fazla ortak nokta yok, o yüzden de aradaki mesafe hala mevcudiyetini koruyor. Teknoloji henüz bu uzaklığı aşamadı…. Kültürel aktiviteler artırılabilir ama karşılıklı değiş tokuş yapabilecek pek bir şey yok.” Bu ifadelerden anlaşıldığı üzere Ekvator Büyükelçisi teknolojik imkanları kullanmada ve iletişim kurmada isteğin öneminden bahsetmiştir. Bu isteğin oluşması için ise bir takım karşılıklı değiş tokuş yapılabilecek, ortaklık kurulabilecek alanların varlığının gerekliliğini öne sürmüştür. Yani kültürel ilişkilerin gelişmesi için diğer alanlardaki ilişkilerin gelişmesinin önemi üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda Türkiye’deki öğrencilere sorduğumuz sorulardan biri, “Latin Amerika ile kültürel ilişkilerin geliştirilmesi için ne yapılmalıdır?” olmuştur. 40 öğrencinin cevapladığı bu soruda 10 öğrenci ekonomik ilişkilerin gelişmesi gerekli, 12 öğrenci akademik çalışmaların yoğunlaşması ve karşılıklı araştırma merkezlerinin açılması gerekli, 18 öğrenci ise ortaklaşa kültürel faaliyetlerin çoğaltılması ve festival vb. organizasyonların yapılması gerekli demiştir. Ancak şunu da belirtmeliyiz ki, bu öğrenciler Latin Amerika hakkında çok fazla bir bilgiye sahip değillerdir. Genellikle sosyal bilimler öğrencileri olmalarına rağmen konuyla ilgileri son derece sınırlıdır.
            İlişkilerin gelişmesinde dinsel farklılığın engelleyici olmadığını söyleyen büyükelçiler, bu konuya uluslar arası ilişkiler açısından yorum getirmeyi tercih etmişlerdir. Bu konudan ziyade karşılıklı farklılıklardan bahsederken gelenekçi ve tutucu toplumsal yapının engelleyici etkisine vurgu yapmışlardır. Coğrafi uzaklıkların küreselleşen dünyada eskisi kadar önemli olmadığını söyleyen Şili büyükelçisi, ekonomik ilişkilerin gelişmesinin kültürel ilişkilerin de gelişimine sirayet edeceğini söylemiştir. Ekvator büyükelçisi ise kitle iletişim araçlarını kullanmak için istek gerekli diyerek, bu istekleri doğurabilecek, farklı alanlardaki ortaklıkların gerekliliğine işaret etmiştir.


[1] Los Latinoamericanos y los Turcos (İspanyolca) : Latin Amerikalılar ve Türkler
[2] Ankara Üniversitesi Latin Amerika Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nce hazırlanan “Osmanlı İmparatorluğu – Latin Amerika: Başlangıç Dönemi” kitabında Osmanlı İmparatorluğu – Latin Amerika ilişkilerine dair ayrıntılı bilgiler mevcuttur.
[3] Osmanlı tebaasından olup Latin Amerika’ya göç edenlerle ilgili yazı için, http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-20965-26-guney-amerikadaki-kayip-osmanlilar.html, 29.05.2012.
[4] Los Turcos, İspanyolcada “Türkler” anlamına gelmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder