ÜÇÜNCÜ BÖLÜM : VERİ ANALİZİ
Los Latinoamericanos y los Turcos
[1]
Araştırmanın
temel problematiği olan Latin Amerika – Türkiye arasındaki sosyo-kültürel
ilişkilerin zayıflığının büyükelçiler tarafından da kabul gördüğünü
söylemeliyiz. Ayrıca 40 öğrenciye uygulanan anket sorularından birinde de
“Latin Amerika – Türkiye arasındaki kültürel ilişkiler yeterince
gelişmemiştir.” ifadesine katılanlar 18 kişidir, katılmayanlar 4 kişidir,
fikrim yok diyenler de 18 kişidir. Aslında bu soruya fikrim yok cevabını vermiş
olanların oransal büyüklüğü de bir anlamda ilişkilerin çok fazla gelişmemiş olduğunu
göstermektedir. Zira bu durum,
Türkiye’deki Latin Amerika ile ilgili enformasyon eksikliğini de
göstermektedir. Büyükelçilerle yapılan mülakatlarda ise, “Ülkeniz halkının
Türkiye hakkındaki algısı hangi unsurlarla şekillenmektedir?”, “Peki Türkiye sizce
Latin Amerika’yı tanıyor mu?” gibi sorulara verilen yanıtlar bu durumu açıkça
göstermektedir. Bu sorulara verilen yanıtlarda bazı dikkat çekici ayrıntılar
ortaya çıkmıştır. Her iki büyükelçi de Türkiye’de görev yapacakları
kesinleştiğinde Türkiye ile ilgili araştırma yaptıklarından, ancak ülkelerinde
Türkiye’ye dair bilgi edinebilecekleri çok fazla kaynağa ulaşamadıklarından
bahsetmişlerdir. Ekvator Büyükelçisi “Ülkemde
Türkiye’yi neredeyse hiç tanımıyorlar. Sadece Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili
ufak tefek bilgiye sahipler, o da çok fazla değil. Temelsiz birtakım bilgiler
bunlar. Hala Türkiye’yi Osmanlı’nın bir devamı olarak görüyorlar hatta bir Arap
ülkesi olarak görülüyor, buna ben de dahilim. Burada görev yapacağım
kesinleşince Türkiye hakkında bilgi edinmeye çalıştım, ancak çok fazla birşey
bulamadım. Tabi bunun bazı nedenleri var. Oradaki kütüphanelerde Türk
yazarların hiçbir eseri yok. Latin Amerika’ya Türkleri tanıtacak türde bizzat
Türk yazarlar tarafından yazılmış ne edebi ne de sosyal hayatı anlatan bir
kaynak mevcut değil. Dolayısıyla Türkiye’yi ve Türkleri bilmemize olanak
sağlayacak pek fazla birşey yok.” ifadeleriyle bu durumu anlatırken, Şili
Büyükelçisi “Türkiye hakkında çok az şey biliyoruz. Açıkçası bana ilk
Türkiye’ye büyükelçi olduğum söylendiğinde oturup çalışmaya başladım Türkiye
hakkında. Ama şu andaki mevcut Türkiye hakkında kafamda hiçbir şey belirmedi.
Bizim kıta hakkında konuşmak gerekirse, Türkiye’nin etkisi o tarafa çok fazla
belirgin bir şekilde geçmedi, dünyanın bu tarafındaki etkisi o tarafta henüz
pek yok.” demiştir.
Görüşmelerde
dikkat çeken noktalardan biri de bölgede Türk algısının genel olarak “Osmanlı”
imgesiyle ilişkilendirildiği yönündeki ifadelerdir.[2] Hem bölgede Türkiye’ye
yönelik algı ile ilgili sorularda, hem de “Sayın Büyükelçi,
bildiğiniz gibi kimilerine göre Türkiye Ortadoğu coğrafyasında yer alan ve
kültürel olarak bu coğrafyadan etkilenmiş bir ülke, kimilerine göre ise bir
Avrasya ülkesi. Bu durum göz önünde tutulduğunda Latin Amerika ve Türkiye
arasında kültürel anlamda bir doku
uyuşmazlığından söz edilebilir mi? Bu farklılık ilişkilere nasıl yansımıştır?”
sorusuna verilen yanıtlarda Türkiye’nin Osmanlı geçmişine sahip bir ülke
oluşundan ve bunu adeta hala genlerinde taşıdığından bahsedilmiştir. Şunu da
belirtmek gerekir ki, bölgedeki Türk algısı Osmanlı Devleti’nin dağılma
döneminde bölgeye göç eden ve çoğunlukla Arap asıllı olan ve Osmanlı pasaportu
taşıyan kişilerle alakalandırılmıştır.[3] Şili Büyükelçisi de bu
konuda, “Belki biliyorsunuzdur, derslerinizde
de görmüşsünüzdür. Osmanlı İmparatorluğu dağıldığı zaman Arap ülkelerinden,
Lübnan, Suriye Türkiye’den birçok insan göçmen olarak gitti ve hepsinde de
Osmanlı pasaportu vardı. Sonuçta Şili’de böyle Arap kökenli ve doğudan gelen
insanların hepsine Türk denildi. Los
Turcos[4]
bunların isimleri.” açıklamasında bulunmuştur. Ekvator Büyükelçisi ise
“…Şüphesiz Türkiye büyük ölçüde doğu kültürü etkisinde, dolayısıyla Türkiye’yi
daha çok bir Ortadoğu ülkesi olarak görüyorum… Ülkemde Türkiye’yi neredeyse hiç
tanımıyorlar. Sadece Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili ufak tefek bilgiye
sahipler, o da çok fazla değil. Temelsiz birtakım bilgiler bunlar. Hala
Türkiye’yi Osmanlı’nın bir devamı olarak görüyorlar hatta bir Arap ülkesi
olarak görülüyor, buna ben de dahilim…” ifadelerinde Osmanlı imgesinden
bahsetmiştir.
Kültürler
arasındaki benzerlik ve farklılıklarla ilgili düşünceler sorulduğunda, her iki
büyükelçi de Türkiye’de Latin Amerika’ya kıyasla son derece konservatif,
gelenekçi, tutucu bir toplumsal yapının varlığından söz etmektedir. Bu bağlamda
bireysel özgürlüğün Latin Amerika’da Türkiye’ye göre daha ön planda olduğu
vurgulanmıştır. Türkiye’de aile kurumuna verilen önemin daha fazla olduğu
söylenmiştir. Konuyla ilgili olarak Şili Büyükelçisi: “Kültürel bölüme gelince
işte o zaman farklılıklar başlar. Çünkü ikimiz de iki farklı dünyanın
ülkeleriyiz. Yani buraya ilk geldiğim andan itibaren gözlemlediğim önemli
noktalardan birisi Türk toplum yapısı, aile yapısı baz alınarak gelişen
bir sistem içerisinde. Yani Türkiye’de aile çok önemli bir mihenk taşı. Şili’de
biz daha açığız, daha özgürüz bu konuda. Her birey kendi hayatını deneyimlemek
durumundadır. Bu en büyük farkı ortaya koyuyor aslında. Örnek vermem gerekirse
dini anlamda Türkiye’de biraz daha konservatif bir yapı söz konusu, örneklerini
de sokakta günlük yaşamda görebiliyoruz. Baş örtüsü türbana da önem verilmesi
nedeniyle somut bir şekilde gözlemlenebiliyor. Şili’de din bunun tam
karşısında. Daha özgürlükçü yani her hangi bir baskı uygulamadan daha çok
insanların kendi bireysel seçimleriyle alakalandırılıyor.” derken, Ekvator
Büyükelçisi de hemen hemen aynı düşünceyi, “Farklılıklara bakacak olursak
diyebilirim ki, … Türkiye Ekvator’a kıyasla çok daha konservatif, yani tutucu
ve gelenekçi bir ülke. Ekvator ise dünyaya daha açık, farklılıklara daha
hoşgörülü.” ifadeleriyle belirtmiştir. Farklılıklar konusunda üzerinde en çok
durulan nokta bu olmuştur. Ayrıca Ekvator Büyükelçisi hem Ekvator’un hem de Türkiye’nin
bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçtiğini ve bu yüzden benzer olduklarını
söylerken, bu noktada Türkiye’nin fakirliği ortadan kaldırmak için önemli bir
yol kat ettiğini, Ekvator’un ise bu konuda daha geride kaldığını söylemiştir.
Türkiye’de
kadına değer verilmediğinden bahseden Ekvator Büyükelçisine karşılık Şili
Büyükelçisi ifadesini yumuşatarak bunun toplumsal rollerle ilgili bir durum
olduğundan bahsetmiştir. Ekvator Büyükelçisi, “Aslında sizde ülkenizin doğusu
neyse, biz de Latin Amerika’da öyleyiz. Yani kültürel olarak Ekvator da Latin
Amerika’nın doğusu olarak düşünülebilir. Ekvator erkeklerini maço olarak
değerlendirirdik ama Türkiye bizden daha maço. Türkiye’de kadınlara verilen
değerin seviyesi çok düşük, kadınlara hiç değer verilmiyor. “ derken, Şili
Büyükelçisi, “Bence Türkiye’de kadınlara az değer verilmesi söz konusu
değildir. Bu, kişilerin toplum içerisindeki rollerine bağlı birşeydir. Ben
küçükken annem ya da bizim ailemizdeki kadınlar aynı Türkiye’deki annelerin
Türkiye’deki kadınların çocukları üzerinde ya da aileleri üzerinde oynadıkları
rollerle aynıydı. Şili’de de aynı şekilde zamanın ilerlemesi ve modernizasyon
sürecinde kadınların toplumdaki rolü de önem kazanmaya başladı ve evden dışarı
çıktılar. Ama daha öncesinde bizde de kadınlar çoğunlukla evdeydiler. Her zaman
savunduğum bir nokta, Türkiye sonuçta imparatorluğa dayanan bir ülke, Şili 200
yıllık geçmişi olan bir ülke. Ama şöyle bir noktası var, cumhuriyet olarak
Türkiye’den daha yaşlı ve daha çok deneyimi var. Dini anlamda ise bizim dinimiz
yani Hristiyanlık, Müslümanlıktan daha eski bir din, aramızda zamansal bir fark
var. Bizim daha önce yaşadıklarımızı İslam ülkeleri yeni yaşıyorlar. Türkiye,
cumhuriyet olarak da bizim yaşadıklarımızı daha yeni yeni yaşamakta, o yüzden bu
alanda zamansal bir fark var başka da hiçbir fark yok. Yaşanmışlıkların olması
gerekiyor.” demiştir. Öyle anlaşılmaktadır ki, Şili Büyükelçisi Türkiye’nin
modernizasyon sürecine daha geç dahil olduğunu, buna bağlı olarak da Türk
kadınlarının toplumsal rol olarak henüz evin dışına çıkamadığını söyleyerek,
“Bence kadınlara daha az değer verilmesi söz konusu değildir…” diyerek
başladığı sözlerine aslında Ekvator Büyükelçisi ile taban tabana zıt bir
söylemde bulunmayacak biçimde devam etmiştir.
Büyükelçilerin
Türkiye’yle ilgili değerlendirmelerinde Türkiye’de farklılıklara karşı tutucu
bir tutum sergilendiği söylenmiştir. Görüşmelerde ortaya çıkan hususlara
bakarak bu durumun ilişkilerin gelişmesi yönünde bir engel olduğu söylenebilir.
Ekvator Büyükelçisi, “Biz birçok yerli halkla birarada yaşıyoruz,
adaptasyonumuz kuvvetli, Türkiye bu tür konularda problemler yaşıyor.” derken,
Şili Büyükelçisi “Sosyo kültürel alanda benim gözlemlerimden yola çıkarak ilk
başta birimiz batı tarafında diğerimiz daha oryantalist demiştik. Başlarda
Türkiye bu konuda çok daha milliyetçi. Milliyetçi derken sanatsal alanda
edebiyat alanında müzik alanında daha çok kendinize ait, kendinizin ifade
edildiği noktalar söz konusu. Ama Şili’de bu açıdan her şeyi bulabilirsiniz.
Şili sanatında, edebiyatında bir Arjantin’in bir Peru’nun bir Ekvator’un bütün
etkilerini orda bulabilirsiniz, evrensellik anlayışı vardır. Mesala ben yolda
giderken radyoyu açıyorum burda sadece belli müzikler dinliyoruz ya Türkçe ya
da olsa olsa İngilizce. Ama Şili’de Almanca veya Fransızca da duyabilirsiniz.
Bu konuda biraz daha açığız… Örneğin bununla ilgili bir şey anlatayım, ben
küçükken biz bilirdik ki Şili şarabı çok güzeldir. Bu şekilde kalsa sadece bize
göre Şili şarabı çok güzel olacaktı. Ancak daha sonra dünya marketlerine
bakarak insanların farklı olan bir tat aradığını anladık. İnsanlara göre farklı
olan tatlar güzel olandır. Bu doğrultuda dünya marketine bakarak, Şili
kendisini bu markete açmıştır. Bu alana girdikten sonra bakıyorlar ki, evet
gerçekten Şili şarabı dünyanın en iyi şarabı olmuştur. Kafadaki düşüncenin bir
sonucudur bu aslında, bu dünyaya açık olma zihniyetinin bir neticesidir.”
değerlendirmelerinde bulunmuştur.
Karşılıklı ilişkilerin gelişmesine yönelik neler
yapılabilir sorusuna verilen cevaplar çeşitlilik arz etmektedir. Ekvator
Büyükelçisi bununla ilgili geniş bir açıklama yapmaktan ziyade, akademik
anlamda ortak çalışmaların yapılmasından, araştırma merkezlerinin
yaygınlaştırılmasının gereğinden söz etmiştir. Şili Büyükelçisi ise “… Eskiden
belki insanlar birbirinden çok uzaktaydı ama şimdi iletişimsel ağların
yardımıyla daha da yakınlaştık aslında. Şili olarak biz önce Güney Amerika’daki
bölüme önem verdik. Daha sonra oradan Avrupa’ya geçtik, diğer taraftan Asya,
Çin, Kore gibi bütün o diğer ülkelerle birleşim sağlandı. Ama Türkiye takdir
edersiniz ki tam orta noktada yer alıyor. Avrupa birliğine girdiği zaman bütün
ilişkiler Avrupa üzerinden gelişeceği için ilişkiler de yeni bir boyut
kazanacak. Türkiye çok özel bir devlet. Kültürel anlamda ne
Avrupa’nın bir parçası ne de Arap dünyasının bir parçası, çok özel bir konumda
Türkiye. Bana göre Türkiye başka bir dünya, o yüzden de bu ülkeyle farklı
bir ilişkimizin olması gerektiğine inanıyorum. Şili olarak 17 milyon nüfusa
sahip bir ülkeyiz ama üretici bir toplumuz. Bizim amacımız ürettiklerimizi
dışarıya satmak. Bu yüzden biz bu alanda (ihracat) oldukça başarılı
olduk. Türkiye ise 70 milyondan fazla nüfusa sahip ve çok büyük bir pazar
bizim için. Çok büyük bir cazibesi var ve biz bu pazara girmek istiyoruz.”
Açıklamalarından bir süre sonra konuyla ilgili şöyle bir yorum getirmiştir:
“Örneğin şu an Şili’de birçok merkez Mandarin Çincesi öğretiyor ve birçok insan
Mandarin Çincesi öğreniyor. Çünkü Şili’nin Çin’le ilişkileri çok yoğun ve
insanlar ekonomik olarak da Çin’le ilişkiyi devam ettirmek istiyor. Bu
ilişkiler geliştiği sürece diğer alanlar da beraberinde geliyor. Başta da
söylediğim gibi bizim Şili olarak ilgi alanımızın Amerika, Avrupa, Güney
Amerika, Çin ve diğer Asya bölümündeki Kore bölgesinin olduğunu söylemiştim.
Bunun karşısında Türkiye de kendisini rahat hissettiği bölgede genişleme yoluna
gidiyor. Avrupa, Amerika, Orta Asya ve Doğu bölümüne yöneliyor. Az önce de
söylediğim gibi biz belli noktalarda birbirimizle çakışıyoruz ama tam olarak
girift bir ilişki içerisine giremiyoruz. Çünkü herkes kendisini rahat ve
güvende hissettiği yerde devam ediyor. Ama başka bir şey daha var ki, biz yakın
zamana kadar Çin için de böyle düşünüyorduk, Çin bizim için çok egzotik bir
yerdi, gidip gezilip görülecek bir yerdi. Ama şimdi dilin öğrenilmesi, birkaç
merkezin açılması, ilişkilerin bu alanda devam ediyor olması ile durum değişti.
Çin artık bizim için çok büyük bir pazardır. İlişkilerin sürdürelebileceği bir
nokta haline geldi.” Bu açıklamalar, kültürel ilişkilerin gelişmesinin ekonomik
/ ticari, siyasi vb ilişkilerin gelişmesi ve bu şekilde yolların bir şekilde
kesişmesi ile mümkün olabileceğini göstermektedir. Ekvator Büyükelçisi de
aslında başka bir soruya yönelik olarak verdiği cevapta bununla ilgili bir
yorum getirmiştir. ” Teknoloji tabiki iletişimi etkiler. Ama kullanmak lazım.
İnternet iki ülke arasındaki ilişkileri kolaylaştırmak için etkili. Mesela
sizin durumunuzu ele alırsak, ödevinizi yapmak için buraya gelmeden önce
internette Ekvator hakkında bilgi edinmek için küçük de olsa bir bilgiye
ulaşabiliyorsunuz. İnternet bilgiye ulaşmada kolaylık sağlayan bir yol. Ancak
istemek önemli, imkanları kullanmada istek yok, çünkü ilişkilerin gelişmesini
istemek için henüz çok fazla ortak nokta yok, o yüzden de aradaki mesafe hala
mevcudiyetini koruyor. Teknoloji henüz bu uzaklığı aşamadı…. Kültürel
aktiviteler artırılabilir ama karşılıklı değiş tokuş yapabilecek pek bir şey
yok.” Bu ifadelerden anlaşıldığı üzere Ekvator Büyükelçisi teknolojik imkanları
kullanmada ve iletişim kurmada isteğin öneminden bahsetmiştir. Bu isteğin
oluşması için ise bir takım karşılıklı değiş tokuş yapılabilecek, ortaklık
kurulabilecek alanların varlığının gerekliliğini öne sürmüştür. Yani kültürel
ilişkilerin gelişmesi için diğer alanlardaki ilişkilerin gelişmesinin önemi
üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda Türkiye’deki öğrencilere sorduğumuz
sorulardan biri, “Latin Amerika ile kültürel ilişkilerin geliştirilmesi için ne
yapılmalıdır?” olmuştur. 40 öğrencinin cevapladığı bu soruda 10 öğrenci
ekonomik ilişkilerin gelişmesi gerekli, 12 öğrenci akademik çalışmaların
yoğunlaşması ve karşılıklı araştırma merkezlerinin açılması gerekli, 18 öğrenci
ise ortaklaşa kültürel faaliyetlerin çoğaltılması ve festival vb.
organizasyonların yapılması gerekli demiştir. Ancak şunu da belirtmeliyiz ki,
bu öğrenciler Latin Amerika hakkında çok fazla bir bilgiye sahip değillerdir.
Genellikle sosyal bilimler öğrencileri olmalarına rağmen konuyla ilgileri son
derece sınırlıdır.
İlişkilerin gelişmesinde dinsel farklılığın engelleyici
olmadığını söyleyen büyükelçiler, bu konuya uluslar arası ilişkiler açısından
yorum getirmeyi tercih etmişlerdir. Bu konudan ziyade karşılıklı
farklılıklardan bahsederken gelenekçi ve tutucu toplumsal yapının engelleyici etkisine
vurgu yapmışlardır. Coğrafi uzaklıkların küreselleşen dünyada eskisi kadar
önemli olmadığını söyleyen Şili büyükelçisi, ekonomik ilişkilerin gelişmesinin
kültürel ilişkilerin de gelişimine sirayet edeceğini söylemiştir. Ekvator
büyükelçisi ise kitle iletişim araçlarını kullanmak için istek gerekli diyerek,
bu istekleri doğurabilecek, farklı alanlardaki ortaklıkların gerekliliğine
işaret etmiştir.
[2]
Ankara Üniversitesi Latin
Amerika Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nce hazırlanan “Osmanlı
İmparatorluğu – Latin Amerika: Başlangıç Dönemi” kitabında Osmanlı İmparatorluğu
– Latin Amerika ilişkilerine dair ayrıntılı bilgiler mevcuttur.
[3] Osmanlı tebaasından olup Latin
Amerika’ya göç edenlerle ilgili yazı için, http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-20965-26-guney-amerikadaki-kayip-osmanlilar.html,
29.05.2012.
[4] Los Turcos, İspanyolcada
“Türkler” anlamına gelmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder