22 Ocak 2013 Salı

BİR İŞSİZİN GÜNLÜĞÜ_I


BİR İŞSİZİN GÜNLÜĞÜ - I: Kutadgu Bilig

Not: Bu satırlar gurur ve üzünçle yazılmıştır.

                İşsizlik bir statüdür, nitelik değildir. Dolayısıyla değişebilme olasılığını içinde taşır. İşte belki de bu olasılıktır işsiz kişiyi dertten derde sürükleyen, depresif bir haleti ruhiyeye büründüren… Halbuki hiç değişmeyecek bir şey olsa “kaderine razı gelme”ye razı olacaktır. Ama o umut yok mu işte o umuttur içimizi kemiren, atıl kapasite bekler dururuz. Çok daha vasat kişiler başarmıştır hayatta başarılı olmayı, onlar hep örnek gösterilir sinirimizi daha çok bozmak için… Belki de büyük sıçrama metaforu yüzünden bunlar, bir dip yapıp havalara uçacağız filan… Bilmiyorum, ben yalnızca kendi duygu ve düşüncelerimi paylaşmakla yetineceğim.
                Şu hayatta kim olduğunu ve ne olmaya çalıştığını bilmek gibisi yoktur. Bunu bilenler büyük sırra erişenlerdir kanımca. Bunun yanında hiç sanmıyorum bu Kutadgu Bilig erenlerinin çok fazla olduğunu.. Ki işsizliğin en esaslı nedeni de budur. Bu nedenden sonra, maddi kaygılar, geleceğe yönelik kaygılar, geç kalma korkusu, kapalı alanda (mevzu bahis olan evdir) kalma korkusu, sosyal çevreden itilme korkusu, değersizlik hissi ve daha sayamayacağım bir dolu korkunç şeyle dolan psikoloji bir süre sonra arada bir temizlenmezse infilak eden bir çöp kamyonunu andırabilir. Bu yüzden siz işsizler arada bir ağlayın, gidin bir iki arkadaşınızla ceviz kabuğunu doldurmayacak konuları sağdan alıp sola vurun. Terbiyeniz el verirse arada bir küfredin. Anlatın, konuşun, paylaşın, kendinizden geçmeyin. Bunlar yalnızca temizlik için gerekli olan şeyler, kendinize gelmeniz için bunlar yetmez.
                Belki de hayatımızın amacı bir iş sahibi olmak olmamalı, kendini gerçekleştirmek ve mutlu olmak olmalı. Etrafıma dönüp iyice baktım, hiç öyle kendimi içinde bulunduğum gerçeklikten dışlayıp da etrafıma bakmamıştım. Ve ne gördüm? Sürekli sosyal medyada “yine işe geldim”, ”pazartesi sendromu” mesajları yazan, yoğun olmasından dolayı hayıflanıp duran, hiçbir şeyi yetiştiremediğini söyleyen, gündelik sorunlara hapsolmuş, kazandığı parayı harcayacak zamanı ve enerjisi olmayan, çoğu mutsuz insan yığını… Yaptığı işe yabancılaşmış ve hatta ne yaptığından haberi bile olmayan, eskiden bağlı olduğu değerlere körleşmiş olanlardan hiç bahsetmek bile istemiyorum. Bunları çalışanları kötülemek veya işsizlere moral vermek için söylemiyorum. Bunlar tamamen kişisel gözlemlerimdir. Sadece işsizlere sesleniyorum, “Çalışmak çalışmak dediğimiz, böyle bir şey mi olmalı?” Bunun üzerine düşünmeli ve bence “işsiz” statüsünden “çalışan” statüsüne ermek için ne olursa olsun denmemeli.
                Maya takviminin kehaneti bende vücut buldu, kişisel aydınlanmamı gerçekleştirmiş sayıyorum kendimi. Bu işsizlik, bu boşluk bana adeta bir sınav gibi geldi. Kendini bulma yoluna çıktım. Bu yolculuk sandığımdan da uzun sürecek ve hiç bitmeyecek, biliyorum. Çünkü ben de hayatımın bir anlamı olması gerektiğini düşünen enayilerdenim. Yolda olmak bana iyi geliyorsa o zaman yolda olacağım. Yazmaya da devam edeceğim bu günlüğü…

1 yorum:

  1. Gözde'cim ne güzel ve ne kadar doğru yazmışsın bir an kendi çalışma hayatımı sonrada işsizliğimi düşündüm işsizken kendimi bi işe atsam artık diye paralanırken işe girdiğimde yaşadığım stres, kazandığım parayı doya doya harcayamayacak kadar yoğun çalışma temposu, genellikle tek izin günü olan o sıkıcı pazarlar gezecek misin dinlenecek misin yada bir işini mi halledeceksin ne yapacağını düşünerek birde bakmışsın akşam olmuş ertesi gün yine o seninde bahsettiğin malum pazartesiler işte bundandır son 1 yıldır sevdiğim işi yapma çabası içerisindeyim camlarım ile mutlu bir hayatım var evet belki düzenli maaşım ve beklentim olan param yok ama mutluluğum ve ruh sağlığım var elimde :) Sevdiğin işte çalışmak önemli bir şey ülkemizde zor olsa da herkes sevdiği işi yapsa daha sağlıklı bir toplum olurduk.

    YanıtlaSil