BİR İŞSİZİN GÜNLÜĞÜ -
I: Kutadgu Bilig
Not: Bu satırlar gurur ve üzünçle yazılmıştır.
İşsizlik
bir statüdür, nitelik değildir. Dolayısıyla değişebilme olasılığını içinde
taşır. İşte belki de bu olasılıktır işsiz kişiyi dertten derde sürükleyen,
depresif bir haleti ruhiyeye büründüren… Halbuki hiç değişmeyecek bir şey olsa “kaderine
razı gelme”ye razı olacaktır. Ama o umut yok mu işte o umuttur içimizi kemiren,
atıl kapasite bekler dururuz. Çok daha vasat kişiler başarmıştır hayatta
başarılı olmayı, onlar hep örnek gösterilir sinirimizi daha çok bozmak için… Belki
de büyük sıçrama metaforu yüzünden bunlar, bir dip yapıp havalara uçacağız
filan… Bilmiyorum, ben yalnızca kendi duygu ve düşüncelerimi paylaşmakla
yetineceğim.
Şu
hayatta kim olduğunu ve ne olmaya çalıştığını bilmek gibisi yoktur. Bunu bilenler
büyük sırra erişenlerdir kanımca. Bunun yanında hiç sanmıyorum bu Kutadgu Bilig erenlerinin çok fazla
olduğunu.. Ki işsizliğin en esaslı nedeni de budur. Bu nedenden sonra, maddi kaygılar,
geleceğe yönelik kaygılar, geç kalma korkusu, kapalı alanda (mevzu bahis olan
evdir) kalma korkusu, sosyal çevreden itilme korkusu, değersizlik hissi ve daha
sayamayacağım bir dolu korkunç şeyle dolan psikoloji bir süre sonra arada bir
temizlenmezse infilak eden bir çöp kamyonunu andırabilir. Bu yüzden siz
işsizler arada bir ağlayın, gidin bir iki arkadaşınızla ceviz kabuğunu
doldurmayacak konuları sağdan alıp sola vurun. Terbiyeniz el verirse arada bir
küfredin. Anlatın, konuşun, paylaşın, kendinizden geçmeyin. Bunlar yalnızca temizlik
için gerekli olan şeyler, kendinize gelmeniz için bunlar yetmez.
Belki
de hayatımızın amacı bir iş sahibi olmak olmamalı, kendini gerçekleştirmek ve
mutlu olmak olmalı. Etrafıma dönüp iyice baktım, hiç öyle kendimi içinde
bulunduğum gerçeklikten dışlayıp da etrafıma bakmamıştım. Ve ne gördüm? Sürekli
sosyal medyada “yine işe geldim”, ”pazartesi sendromu” mesajları yazan, yoğun
olmasından dolayı hayıflanıp duran, hiçbir şeyi yetiştiremediğini söyleyen,
gündelik sorunlara hapsolmuş, kazandığı parayı harcayacak zamanı ve enerjisi
olmayan, çoğu mutsuz insan yığını… Yaptığı işe yabancılaşmış ve hatta ne
yaptığından haberi bile olmayan, eskiden bağlı olduğu değerlere körleşmiş
olanlardan hiç bahsetmek bile istemiyorum. Bunları çalışanları kötülemek veya
işsizlere moral vermek için söylemiyorum. Bunlar tamamen kişisel gözlemlerimdir.
Sadece işsizlere sesleniyorum, “Çalışmak çalışmak dediğimiz, böyle bir şey mi
olmalı?” Bunun üzerine düşünmeli ve bence “işsiz” statüsünden “çalışan”
statüsüne ermek için ne olursa olsun denmemeli.
Maya
takviminin kehaneti bende vücut buldu, kişisel aydınlanmamı gerçekleştirmiş
sayıyorum kendimi. Bu işsizlik, bu boşluk bana adeta bir sınav gibi geldi. Kendini
bulma yoluna çıktım. Bu yolculuk sandığımdan da uzun sürecek ve hiç bitmeyecek,
biliyorum. Çünkü ben de hayatımın bir anlamı olması gerektiğini düşünen
enayilerdenim. Yolda olmak bana iyi geliyorsa o zaman yolda olacağım. Yazmaya da
devam edeceğim bu günlüğü…
Gözde'cim ne güzel ve ne kadar doğru yazmışsın bir an kendi çalışma hayatımı sonrada işsizliğimi düşündüm işsizken kendimi bi işe atsam artık diye paralanırken işe girdiğimde yaşadığım stres, kazandığım parayı doya doya harcayamayacak kadar yoğun çalışma temposu, genellikle tek izin günü olan o sıkıcı pazarlar gezecek misin dinlenecek misin yada bir işini mi halledeceksin ne yapacağını düşünerek birde bakmışsın akşam olmuş ertesi gün yine o seninde bahsettiğin malum pazartesiler işte bundandır son 1 yıldır sevdiğim işi yapma çabası içerisindeyim camlarım ile mutlu bir hayatım var evet belki düzenli maaşım ve beklentim olan param yok ama mutluluğum ve ruh sağlığım var elimde :) Sevdiğin işte çalışmak önemli bir şey ülkemizde zor olsa da herkes sevdiği işi yapsa daha sağlıklı bir toplum olurduk.
YanıtlaSil